20 Mayıs 2013 Pazartesi

HASTA OLMAK ÖĞRENİLEBİLİR Mİ?


 

HASTA OLMAK ÖĞRENİLEBİLİR Mİ?

Psikolog Ayhan bingöl

 

 

Sadık dost gece dinlenmeye başladığında, güneş geceden hırsını alır gibi dikleştirir bakışlarını. Uyanmışızdır. Peki, aynı sabaha mı? Dünden hiç farklı olmayan aynı sabaha???

 

Sorunumuz ne olursa olsun, yeni bir güne nasıl başladığımızdır asıl önemli olan. Baş edilmesi güç bile olsa, hiç bir hain virüs ya da hastalık bizim sevme becerimizi elimizden alamaz, bir bebeğin annesine duyduğu ihtiyacı erteleyemez ve sevdiğimize dokunmamıza engel olamaz.

 

Sağlık ve hastalık insanlık tarihi boyunca var olan bir ikilemdir insanlık değiştikçe, geliştikçe

Hastalıklar da paralel bir seyir izlemiştir. İnsanoğlu değişik zaman dilimlerinde, değişmez biçimde hastalıklarla mücadele etmiştir. Yirminci yüzyıl öncesi ağırlıklı olarak enfeksiyon hastalıklarıyla  (           bulaşıcı hastalıklar)savaşmak zorunda kalan insan, içinde bulunduğumuz çağda ise kronik hastalıklarla mücadele içindedir.

 

Hastalıklar çoğu zaman dingin bir denizde aniden çıkan fırtına gibidir, bir anda iklimimizi değiştirirler. Belirtileri günlük hayatımıza serpiştirilmiş dağınık şikâyetler gibidir. Ancak hekimin anamnezi sonucunda bir araya getirilebilen bu dağınık tablo sağlığımız açısından anlamlı hale gelir.

En önemli sorumluluğu varlığını sürdürmek olan insan, karşılaştığı tehditleri bu sorumluluk duygusuyla aşmaya çalışır. Başlangıçta belki biraz karamsar, biraz şaşkın, biraz da kendisini çevreleyen algının etkisiyle umutsuzluk içine düşebilir. Ancak zaman geçtikçe her insanın içindeki temel isteklendirme olan yaşama arzusu galip gelerek süreci kontrol altına alır. İnanılmaz bir çaba ile kendisine iyi geleceğini düşündüğü bilginin peşine düşer ve artık insanoğlu için hastalıklarla baş edebilme konusunda ustalaşma süreci başlamıştır. Nasıl ki bir diyabet hastası çok sevdiği şekerle düşman olabiliyorsa, kalbi ile problemi olan kişi de bir anda sporla dost olabiliyor. Bu keskin dönüşüm aslında insanın iradi ve zihinsel yeteneklerinden kaynaklanmaktadır. İnsan, doğada nesneler dünyasına anlam yükleyebilen tek canlıdır. Yaşama yüklediğimiz anlam ne kadar sağlam ise hastalık ya da yaşamın önündeki herhangi bir tehdit karşısındaki irademiz de o kadar sarsılmaz ve sağlam olacaktır.

 

Elbette ki hastalığımız kişisel kırılma alanlarımızdaki hassasiyetimizi artıracaktır ancak bu kişiliğimizin değişmesi anlamına gelmemelidir. Biliyoruz ki, küskünlüğümüz kırgınlığımız hayata değil hastalığadır. Bunu aklımızdan çıkarmazsak hastalığımızın ilişkilerimize sızmasına da izin vermemiş oluruz.

 

Hastalıklarla mücadele konusunda temel sorun   durumu algılayış biçimimizdir. Algımız, içinde yetiştiğimiz kültürün öğeleri, almış olduğumuz eğitim, teneffüs ettiğimiz siyasal atmosfer, pedagojik unsurlar ve ihtiyaçlarımızdan beslenir. Algının yapısı esnek ve değiştirilebilirdir. Algının en önemli görevi karşılaşılan yeni duruma uygun tepkiyi üretmektir. Yeni duruma ayarlanmamız ve özümseyebilmemiz yeni durumla baş etmemizi kolaylaştıracaktır. Algımız hastalığımızı yönetmedeki en önemli yardımcımızdır.

 

Hastalığı yönetmek ancak hasta olmayı öğrenmekle mümkündür. Hasta olmayı öğrenmekse hastalığı tanımakla mümkündür. Bu sürecin ilk aşaması, tedavimizi üstlenen hekiminize güven duymaktır. Hastalık hakkındaki bilgileri filtre ederek size sunan hekiminiz, dışındaki test edilmemiş bilgilere ihtiyatla ve şüpheyle yaklaşmak sürecin kontrol altına alınmasında son derece önemlidir. Hastayla hekim arasındaki güvene dayalı sağlam ilişki belirsizlik içeren hastalık sürecini yeniden çerçeveleyebilmemize yardımcı olacak tek ve en önemli ilişkidir. İkinci aşama, içinde bulunduğumuz psiko-sosyal ve ekonomik koşullarla toplumsal rollerimizi yeniden gözden geçirmektir. Gerekli görüldüğü takdirde yeni bir yaşam stratejisi hazırlamaktır.

 

Hastalıklarla baş etmeyi ikiye ayıra biliriz, birincisi hasta olmadan önce düzenli kontrollerden geçmek diğeri ise tedavi disiplinine sadık kalmaktır. Öncelikle hastalığı kabul etme aşamasında geç kalmamalıyız. Bu konuda geç kalmak tüm tedavi sürecinin aksamasına neden olabilecektir. Özellikle duygusal eğilimlerimiz ya da psikolojik aygıtımızın kırılganlığı kabul sürecini uzatan en önemli belirleyicilerdir. İsyanımızın ve dirençlerimizin çevresel yansımaları ne kadar süreceği belli olmayan bu süreci daha da zorlaştırabilir. Özellikle hasta yakınlarına tavsiyem hasta bireyin isyan ve saldırganlığının kendilerine değil hastalığa karşı olduğunu anlamalarıdır. Durumu böyle değerlendirmek hastayı ve yakınlarını rahatlatacaktır.

 

Hastalıkla mücadele prensiplerinin önemli parçalarından biri de hastalığın ve sonuçlarının neyi tehdit ettiğinin fark edilmesidir. Bu farkındalık mücadele gücümüze katkıda bulunacaktır. Zira bilinç, durumdan haberdar olmak değil neyin tehdit altında olduğunu da bilmektir.

 

Tedavi sürecine yaklaşım ise ayrıca önemli bir husustur. Tedaviden doğan yan etkiler veya benzeri durumlar tedavinin olumlu sonuçlarından daha önemli değildir. Unutulmamalıdır ki tedaviden doğan yan etkiler kontrol altına alınabilir, fakat bu yüzden tedaviden kaçmak ya da aksatmak kontrol edilemez sonuçları beraberinde getirebilir. Unutulmamalıdır ki hekimimiz elindeki en uygun tedaviyi bizim için uygulamaktadır.

 

Kronik rahatsızlıklarla baş etmeyi güçleştiren bir diğer durum ise hastalığın alevlenme dönemleri veya ataklar dönemidir. Böylesi durumlarda yapılması gereken en başa dönmek değil bu durumun sürecin bir parçası olduğunu anlamaktır. Bu anlama becerisi bizi geriletmeyeceği gibi bu istenmeyen dönemi çabuk ve en az zararla atlatmayı da beraberinde getirecektir. Çünkü özellikle hastalığın bu dönemlerinde irademizi test etmek son derece önemlidir. Bu süreci kaygı ve panik içinde atlatmak ise bize yeni yükler getirecektir.

 

Unutulmamalıdır ki hastalık kronik olsun akut olsun, bilinçli ve örgütlü şekilde mücadele etmemizi gerektiren bir gerçektir. Hastalığı anlamak tanımak ve hastalığı yönetmek bu sevimsiz durumdan kurtulmamızı sağlayacak en önemli unsurlardır.

 

Değerli dostlar iki konuda uyanık olmamız gerekir, bunlardan birincisi en tükendiğimizi hissettiğimiz anda ayakta durmamız gerektiği, bir diğeri ise bunu ne adına yaptığımızdır.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder