MS’İN KADINLAR ÜZERİNDEKİ PSİKOLOJİK ETKİLERİ
Kadın olmak, insan olmanın en yüce değeri olsa gerek. Can vermek, beslemek, büyütmek, geliştirmek canından can kanından kan vermek, bilinen en büyük mucizenin baş aktörü olmak sanırım insan üst kimliğimizin en önemli yapıtaşıdır. Sadece doğurmak mı sanırız mucizeyi? Düşünün bir, aile, vicdan etik, estetik, nezaket, tebessüm, aşk… Bütün bu kavramlara anlam katan temel değer nedir? Eğer insan değer yaratan tek canlıysa bunun en önemli kahramanı kadındır .
Bakmayın kültürümüzün ataerkil göründüğüne, tarifi anayol diye yapar, dilimizi anadil diye söyleriz, cenneti anaların ayağının altına sereriz. Ana karadan ana yurda değin ana ile yaşar ana ile ölürüz. Canımız acıdığında anne der, bir Allah’ın adını bir de anamızın adını düşürmeyiz dilimizden. Ana gibi yar olmaz der, bir tek yardan ayrılığa dayanamayız.
Kadın olmak zor olmalı, bunca yükü taşımak, bunca değeri kuşaktan kuşağa aktarmak zor, gerçekten zor olmalı… Bir de dayatmalar, kısıtlamalar, en hafifinden mahalle baskısına maruz kalmak, ama yine de her anı duyumsayarak yaşamak gerçekten zor olmalı…
Yere tüküren kadın gördünüz mü? Ya tükürdükten sonra üstüne basan, mikropları öldürmek istercesine ezen kadın gördünüz mü? Ya da yerlere çöp atan, kırmızı ışıkta geçen? Sanırım gördüyseniz de bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardır.
Peki, neden böyle? Tesadüf mü? Yazgı mı?
Yoksa bu durumun sosyalleşme becerimizle daha doğrusu sosyalleşme süreçlerimizle ilgisi var mı? Bütün duygusal özelliklerine rağmen hayatı daha çok duygularıyla sürdürmeye çalışırken nasıl olur da kurallara uyma, gerçeği test etme, nerede-nasıl davranması gerektiğini bilme gibi gelişmiş rasyonel yetenekler bir arada sürdürülebilir? Aslında bunu anlamak hiç de zor değil. Gelişimimizin daha ilk yıllarından itibaren kurallar kadınlarımız için çok daha sert ve tavizsiz uygulanır. Henüz dört yaşındaki bir kız çocuğunun etek boyu, ya da sakız çiğnemesi, biraz ilerleyen yaşlarında yalnız sokağa çıkması, sinemaya gitmesi, kafede yalnız vakit geçirmesi, spor yapması, oturması, kalkması, gülmesi, sevinmesi, üzülmesi vs… kabaca her şeyi büyük bir gözaltında gerçekleşir. Bu gözaltı, bu sert ve tavizsiz bakış, kadınımızı kabul edilme motivasyonu ile hayata hazırlar ve ne yazıktır ki bu durum neredeyse tüm ömür devam eder gider.
Temel davranış belirleyicinin kabul görmek olduğu, onay alma üzerine kurulu bir hayatta elbette en önemli korku reddedilmek ve değersiz görülmektir. Bir kadın için ruhsal rahatsızlığın fitilini ateşleyen biliş hali, değersizlik ve yetersizlik duygusudur.
Merkezi Sinir Sistemi hastalığı olarak tarif edilen MS, söz konusu kadın olunca merkezi değersizlik ve merkezi yetersizlik hastalığına dönüşmektedir. Yani bir sağlık sorunu olmaktan çıkıp, ciddi bir toplumsal soruna dönüşmektedir.
Önemli bir sağlık sorunu olan MS kadın psikolojisini ve toplumsal rollerini nasıl etkiler?
MS bağımsızlık ve yeterliliği tehdit eden nitelikleri itibari ile kadınların fiziksel ve psikolojik sağlığı üzerinde önemli etkilere sahiptir.
Aile yaşamından, eğitim yaşamına, cinsel sağlıktan, ruhsal sağlığa kadar geniş bir yelpazede etkilenme söz konusudur. Bu duruma MS’in seyri gereği organik değişimler sebep olduğu gibi, durumun algılanışı ve baş edebilme yöntemlerinin etkisi de kaçınılmazdır.
MS’in kadınlar tarafından algılanışı, MS seyri üzerinde etkili olduğu gibi, diğer toplumsal rolleri üzerinde de etkilidir. MS tanısı sonrasında kadınlarda gelişen birincil psikolojik tepkilere göz atacak olursak “Neden ben, suçum neydi ?” gibi soruların ardından, öfke, huzursuzluk, uykusuzluk, iştah kaybı, sık ağlama, korku, alınganlık, aşırı duygusal hassasiyet, kaygı ve depresyon olduğunu görürüz. Özellikle ilk tanı sonrası hastalık ile ilgili bilgi arayışı sırasında karşılaşılan yalan yanlış bilgiler, kötü örneklerin abartılı olarak gözlerine sokulurcasına teşhir edilmesi gibi olumsuzluklar, kafa karışıklığını iyice artırmakta ve durumu olduğundan daha belirsiz ve dramatik kılmaktadır.
Aslında olan, fiziksel bir sağlık sorununun temel korkularımızı, çatışmalarımızı tetiklemesinden başka bir şey değildir. En dipte yer alan onay almama/reddedilme korkusu, mevcut rollerini sürdürememe korkusuna dönüşerek kişinin bütünlüğünü tehdit etmektedir.
“Anne olabilecek miyim? Evlenebilecek miyim? Eşime, nişanlıma bunu söylemeli miyim? İşyerimi haberdar etmeli miyim? Çocuğum için yeterli olabilecek miyim?” gibi sık sorulan soruların yanı sıra beden imajının korunması, estetik kaygılar ve peşi sıra fonksiyonel kaygılar ikincil sorular arasındaki yerini almaktadır. Sorulardan da anlaşıldığı üzere temel sorun reddedilme, değersizlik ve yetersizlik korkusudur.
Bu sorulara verilen kişisel yanıtlar ise hastalığın seyri ve genel psikolojik sağlımız üzerinde son derece etkilidir.
Ne yapmalı Nasıl yapmalı?
Öncelikle tedavinizi mutlaka ama mutlaka MS konusunda gelişmiş bir merkezde sürdürün. Ülkemizde son derece gelişmiş MS merkezleri vardır.
Bilgi kaynaklarınızı gözden geçirin, ilk ve en önemli bilgi kaynağınız hekiminiz olmalı, ardından MS dernekleri, MS eğitim hemşireleri ve güvenilir objektif bilgiler sunan internet siteleri olabilir. Ancak her ne olursa olsun tedavi öneren herhangi bir web sitesine ya da internet kaynağına güvenerek tedavi sürecini değiştirmeyin ve mutlaka hekiminize danışın.
Alternatif tıp önerilerine ihtiyatla yaklaşın ve hekiminize danışmadan herhangi bir uygulamayı denemeyin. Unutmayın belirsizliği abartarak istismar edilebilirsiniz, oysa MS artık 30 yıl öncesi gibi belirsizlik içermemekte ve önemli ölçüde kontrol altına alınabilmektedir.
Mutlaka size en yakın MS Derneği ile irtibata geçin. Bu size sağlıklı/doğru bilgi kazandıracağı gibi yalnız olmadığınızı da hissettirecektir. Unutmayın, dünyada üç milyona yakın MS hastası yaşamaktadır.
Vücudunuzdaki olağandışı gelişmeleri not edin ve hekiminizi bu konuda bilgilendirin.
Günlük hareket miktarını kademeli olarak artırın, ancak yorulduğunuzda mutlaka mola verin ve ısrarcı olmayın.
Hekiminizle cinsel sağlığınız dahil her şeyi konuşun ve neler yapabileceğinizi öğrenmeye çalışın.
Sizden görece daha iyi durumda MS hastaları olabileceği gibi daha kötü MS hastaları da olabilir, bu konuda kıyaslama yapmaktan kaçının.
Öncelikle MS bir sağlık sorunudur ve her yaşta herkesin başına gelebilir, size özel geliştirilmiş bir ceza değildir. Bu yüzden cezalandırılmış olma düşüncesi yerine, nasıl baş edebileceğiniz konusunda kendi potansiyelinizi ortaya çıkarmaya çalışın.
Mevcut rollerinizi sürdürebilmek için eşinizle, ailenizle durumu paylaşıp MS konusunda gerçekçi bilgiler sunarak MS hakkındaki yanlış kanaatlerin önüne geçmeye çalışın.
Özellikle güçlü olan özelliklerinizi sürekli korumaya çalışın.
Tedavi disiplinine sadık kalmaya çalışın. MS, tıptaki gelişmelere paralel olarak önemli ölçüde kontrol edilebilir bir hastalıktır. Tüm dünyada MS alanındaki çalışmalar, büyük maddi yatırımlarla devam etmektedir.
Kendinizi mutlaka ifade edin ve kendinize güvenin. Gerçekleştirebileceğiniz hedefler koyarak gerçekçi olun. Kendinizi hayal kırıklığından koruyun ve asla kendinize acıyarak bakmayın, öz bakımınızı asla ihmal etmeyin.
Meditasyon ve yoga tekniklerini kullanarak stresi kontrol etmeye çalışın. Bu konuda MS derneklerinden yardım alabilirsiniz.
Evet, MS kadınların zor olan hayatlarını bir parça daha zorlaştırmaktadır, ancak asla baş edilemez değildir. Öncelikle Multipl Skleroz’in mevcut korkularımızı tetiklemesine izin vermeden kendimize, ailemize, eşimize ve hekimlerimize güvenerek asla umudumuzu kaybetmeyelim; çünkü umut her şeydir…
Psikolog Ayhan BİNGÖL
Kadın olmak, insan olmanın en yüce değeri olsa gerek. Can vermek, beslemek, büyütmek, geliştirmek canından can kanından kan vermek, bilinen en büyük mucizenin baş aktörü olmak sanırım insan üst kimliğimizin en önemli yapıtaşıdır. Sadece doğurmak mı sanırız mucizeyi? Düşünün bir, aile, vicdan etik, estetik, nezaket, tebessüm, aşk… Bütün bu kavramlara anlam katan temel değer nedir? Eğer insan değer yaratan tek canlıysa bunun en önemli kahramanı kadındır .
Bakmayın kültürümüzün ataerkil göründüğüne, tarifi anayol diye yapar, dilimizi anadil diye söyleriz, cenneti anaların ayağının altına sereriz. Ana karadan ana yurda değin ana ile yaşar ana ile ölürüz. Canımız acıdığında anne der, bir Allah’ın adını bir de anamızın adını düşürmeyiz dilimizden. Ana gibi yar olmaz der, bir tek yardan ayrılığa dayanamayız.
Kadın olmak zor olmalı, bunca yükü taşımak, bunca değeri kuşaktan kuşağa aktarmak zor, gerçekten zor olmalı… Bir de dayatmalar, kısıtlamalar, en hafifinden mahalle baskısına maruz kalmak, ama yine de her anı duyumsayarak yaşamak gerçekten zor olmalı…
Yere tüküren kadın gördünüz mü? Ya tükürdükten sonra üstüne basan, mikropları öldürmek istercesine ezen kadın gördünüz mü? Ya da yerlere çöp atan, kırmızı ışıkta geçen? Sanırım gördüyseniz de bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardır.
Peki, neden böyle? Tesadüf mü? Yazgı mı?
Yoksa bu durumun sosyalleşme becerimizle daha doğrusu sosyalleşme süreçlerimizle ilgisi var mı? Bütün duygusal özelliklerine rağmen hayatı daha çok duygularıyla sürdürmeye çalışırken nasıl olur da kurallara uyma, gerçeği test etme, nerede-nasıl davranması gerektiğini bilme gibi gelişmiş rasyonel yetenekler bir arada sürdürülebilir? Aslında bunu anlamak hiç de zor değil. Gelişimimizin daha ilk yıllarından itibaren kurallar kadınlarımız için çok daha sert ve tavizsiz uygulanır. Henüz dört yaşındaki bir kız çocuğunun etek boyu, ya da sakız çiğnemesi, biraz ilerleyen yaşlarında yalnız sokağa çıkması, sinemaya gitmesi, kafede yalnız vakit geçirmesi, spor yapması, oturması, kalkması, gülmesi, sevinmesi, üzülmesi vs… kabaca her şeyi büyük bir gözaltında gerçekleşir. Bu gözaltı, bu sert ve tavizsiz bakış, kadınımızı kabul edilme motivasyonu ile hayata hazırlar ve ne yazıktır ki bu durum neredeyse tüm ömür devam eder gider.
Temel davranış belirleyicinin kabul görmek olduğu, onay alma üzerine kurulu bir hayatta elbette en önemli korku reddedilmek ve değersiz görülmektir. Bir kadın için ruhsal rahatsızlığın fitilini ateşleyen biliş hali, değersizlik ve yetersizlik duygusudur.
Merkezi Sinir Sistemi hastalığı olarak tarif edilen MS, söz konusu kadın olunca merkezi değersizlik ve merkezi yetersizlik hastalığına dönüşmektedir. Yani bir sağlık sorunu olmaktan çıkıp, ciddi bir toplumsal soruna dönüşmektedir.
Önemli bir sağlık sorunu olan MS kadın psikolojisini ve toplumsal rollerini nasıl etkiler?
MS bağımsızlık ve yeterliliği tehdit eden nitelikleri itibari ile kadınların fiziksel ve psikolojik sağlığı üzerinde önemli etkilere sahiptir.
Aile yaşamından, eğitim yaşamına, cinsel sağlıktan, ruhsal sağlığa kadar geniş bir yelpazede etkilenme söz konusudur. Bu duruma MS’in seyri gereği organik değişimler sebep olduğu gibi, durumun algılanışı ve baş edebilme yöntemlerinin etkisi de kaçınılmazdır.
MS’in kadınlar tarafından algılanışı, MS seyri üzerinde etkili olduğu gibi, diğer toplumsal rolleri üzerinde de etkilidir. MS tanısı sonrasında kadınlarda gelişen birincil psikolojik tepkilere göz atacak olursak “Neden ben, suçum neydi ?” gibi soruların ardından, öfke, huzursuzluk, uykusuzluk, iştah kaybı, sık ağlama, korku, alınganlık, aşırı duygusal hassasiyet, kaygı ve depresyon olduğunu görürüz. Özellikle ilk tanı sonrası hastalık ile ilgili bilgi arayışı sırasında karşılaşılan yalan yanlış bilgiler, kötü örneklerin abartılı olarak gözlerine sokulurcasına teşhir edilmesi gibi olumsuzluklar, kafa karışıklığını iyice artırmakta ve durumu olduğundan daha belirsiz ve dramatik kılmaktadır.
Aslında olan, fiziksel bir sağlık sorununun temel korkularımızı, çatışmalarımızı tetiklemesinden başka bir şey değildir. En dipte yer alan onay almama/reddedilme korkusu, mevcut rollerini sürdürememe korkusuna dönüşerek kişinin bütünlüğünü tehdit etmektedir.
“Anne olabilecek miyim? Evlenebilecek miyim? Eşime, nişanlıma bunu söylemeli miyim? İşyerimi haberdar etmeli miyim? Çocuğum için yeterli olabilecek miyim?” gibi sık sorulan soruların yanı sıra beden imajının korunması, estetik kaygılar ve peşi sıra fonksiyonel kaygılar ikincil sorular arasındaki yerini almaktadır. Sorulardan da anlaşıldığı üzere temel sorun reddedilme, değersizlik ve yetersizlik korkusudur.
Bu sorulara verilen kişisel yanıtlar ise hastalığın seyri ve genel psikolojik sağlımız üzerinde son derece etkilidir.
Ne yapmalı Nasıl yapmalı?
Öncelikle tedavinizi mutlaka ama mutlaka MS konusunda gelişmiş bir merkezde sürdürün. Ülkemizde son derece gelişmiş MS merkezleri vardır.
Bilgi kaynaklarınızı gözden geçirin, ilk ve en önemli bilgi kaynağınız hekiminiz olmalı, ardından MS dernekleri, MS eğitim hemşireleri ve güvenilir objektif bilgiler sunan internet siteleri olabilir. Ancak her ne olursa olsun tedavi öneren herhangi bir web sitesine ya da internet kaynağına güvenerek tedavi sürecini değiştirmeyin ve mutlaka hekiminize danışın.
Alternatif tıp önerilerine ihtiyatla yaklaşın ve hekiminize danışmadan herhangi bir uygulamayı denemeyin. Unutmayın belirsizliği abartarak istismar edilebilirsiniz, oysa MS artık 30 yıl öncesi gibi belirsizlik içermemekte ve önemli ölçüde kontrol altına alınabilmektedir.
Mutlaka size en yakın MS Derneği ile irtibata geçin. Bu size sağlıklı/doğru bilgi kazandıracağı gibi yalnız olmadığınızı da hissettirecektir. Unutmayın, dünyada üç milyona yakın MS hastası yaşamaktadır.
Vücudunuzdaki olağandışı gelişmeleri not edin ve hekiminizi bu konuda bilgilendirin.
Günlük hareket miktarını kademeli olarak artırın, ancak yorulduğunuzda mutlaka mola verin ve ısrarcı olmayın.
Hekiminizle cinsel sağlığınız dahil her şeyi konuşun ve neler yapabileceğinizi öğrenmeye çalışın.
Sizden görece daha iyi durumda MS hastaları olabileceği gibi daha kötü MS hastaları da olabilir, bu konuda kıyaslama yapmaktan kaçının.
Öncelikle MS bir sağlık sorunudur ve her yaşta herkesin başına gelebilir, size özel geliştirilmiş bir ceza değildir. Bu yüzden cezalandırılmış olma düşüncesi yerine, nasıl baş edebileceğiniz konusunda kendi potansiyelinizi ortaya çıkarmaya çalışın.
Mevcut rollerinizi sürdürebilmek için eşinizle, ailenizle durumu paylaşıp MS konusunda gerçekçi bilgiler sunarak MS hakkındaki yanlış kanaatlerin önüne geçmeye çalışın.
Özellikle güçlü olan özelliklerinizi sürekli korumaya çalışın.
Tedavi disiplinine sadık kalmaya çalışın. MS, tıptaki gelişmelere paralel olarak önemli ölçüde kontrol edilebilir bir hastalıktır. Tüm dünyada MS alanındaki çalışmalar, büyük maddi yatırımlarla devam etmektedir.
Kendinizi mutlaka ifade edin ve kendinize güvenin. Gerçekleştirebileceğiniz hedefler koyarak gerçekçi olun. Kendinizi hayal kırıklığından koruyun ve asla kendinize acıyarak bakmayın, öz bakımınızı asla ihmal etmeyin.
Meditasyon ve yoga tekniklerini kullanarak stresi kontrol etmeye çalışın. Bu konuda MS derneklerinden yardım alabilirsiniz.
Evet, MS kadınların zor olan hayatlarını bir parça daha zorlaştırmaktadır, ancak asla baş edilemez değildir. Öncelikle Multipl Skleroz’in mevcut korkularımızı tetiklemesine izin vermeden kendimize, ailemize, eşimize ve hekimlerimize güvenerek asla umudumuzu kaybetmeyelim; çünkü umut her şeydir…
Psikolog Ayhan BİNGÖL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder