PARKİNSON
VE DEPRESYON
Depresyon, İdiopatik Parkinson hastalarının yaklaşık yarısında
gözlenmektedir ve hastaların işlevlerindeki kötüleşmelerin en önemli
nedenlerinden biridir. Motor ve kognitif
semptomlar, depresyondakilerle iç içe geçtiği için Parkinsonda depresyonu
teşhis etmek zordur.
Parkinson hastalığındaki depresyonun nedeni konusunda
tartışmalar sürmektedir. PH tedavisinde kullanılan ilaçların bazı psikiyatrik
yan etkileri olduğu bilinmekteyse de, tedavi edilmemiş parkinsonlularda da
depresyon saptanmaktadır.
Özellikler:
PH’de depresyon, Parkinson olmayan depresyonlu hastalardan
farklı bir profile sahiptir. Temel olarak üzüntü, rahatsızlık hissi,
iritabilite, gelecek hakkında karamsarlık, intihar eğilimi şeklinde kendini
belli etmekte ve primer depresyona nazaran daha az suçluluk duygusu, kendine
kızma ya da yenilgi hissi sergilemektedir. Depresyona, sıklıkla anksiyete de eşlik
etmektedir ve semptomları ciddi nitelikte olabilir. İntihar eğilimi sık
görülmesine karşın intihar teşebbüsü azdır.
Depresyonu olan Parkinson hastalarının %54’ü orta-ağır
seviyede semptomlara, %45’inin ise hafif semptomlara sahip oldukları tespit
edilmiştir.
Risk
faktörleri:
Parkinson semptomlarının ortaya çıktığı yaş ile bireyin
depresyon riski taşıması arasında kesin bir ilişki bulunamamıştır. Kimi
çalışmalar erken başlangıçlı Parkinson halinde riskin yüksek olduğunu, bazıları
da yaşlılarda daha yüksek olduğunu öne sürmektedir. Bazı çalışmalardaysa yaşı
bir risk faktörü olarak değerlendirmemektedir. Aynı şekilde cinsiyet faktörünün
de ilişkisi kesinleşmiş değildir.
Depresyonun ortaya çıkışı her zaman motor semptomların
başlamasından sonra değildir. Çalışmalar, olguların %40’ından fazlasında,
afektif semptomların daha önce başladığını göstermektedir. Bu bulgular, depresyonun,
hastalığa karşı basit bir reaksiyon olmadığını düşündürmektedir. Yine de bu
konuda net bir görüş birliği bulunmamaktadır.
Reaktif
Depresyon
Parkinson hastalarının fiziksel (motor semptomlar), kognitif
(hafıza zayıflaması, dikkat dağılması, konsantre olamama ve vizyospasyal
fonksiyonlarda bozulma) ve sosyal kayıplar (iş problemleri, evliliğe dair
sorunlar ve izolasyon) şeklinde pek çok sorunu vardır. Bu kayıplara karşın akut
üzüntü beklenen bir sonuçtur ve sürekli bir depresyon halinin de görülmesi olasıdır.
Özellikle yeni teşhis konulduğunda gelişsen depresyon, hastaların çoğunda
reaktif depresyon görünümündedir.
Erken başlangıçlı Parkinson olguları, geç başlangıca kıyasla
daha yüksek depresyon oranına sahiptir. Belki de, yaşlı hastalara nazaran bu
hastalar sosyal problemler açısından daha fazla sıkıntıyla karşılaşmakta,
fiziksel ve kognitif açıdan daha yoğun bir kayıp yaşamakta ve bu yüzden reaktif
depresyona daha yüksek oranda yakalanmaktadırlar.
Deprese parkinsonlularda motor semptomların daha hızlı
ilerlediğine dair yayınlar vardır. Motor semptomların neden olduğu yeti yitimi
ile depresyon arasındaki ilişki değerlendirilmiş, Parkinson hastalığındaki
depresyonun, yeti yitimine yol açan diğer hastalıklardakinden daha sık olduğu
izlenimi edinilmiştir. Diğer yandan bu yeti yitimi bakış açısıyla
değerlendirildiğinde ileri aşamadaki Parkinson hastalarının daha deprese
oldukları bildirilmiştir.
PH’de
Depresyonun Tedavisi
PH’de depresyon, majör depresyon gibi tedavi edilebilmektedir.
Antidepresan tedavilerine ve psikolojik
destek içeren psikoterapi türlerine iyi yanıt vermektedir ve farkedildiği anda
tedavi edilmelidir.
PARKİNSON
VE ANKSİYETE
PH’de anksiyete, diğer kronik nörolojik hastalıkların çoğundan
daha yüksektir. %40 oranında yaygın
anksiyete bozukluğu, panik atak ve sosyal fobi görülür. Anksiyete, Parkinson
semptomlarında kötüleşmelere neden olabilir. Anksiyetenin başlangıcı özellikle
panik ataklar olmak üzere hastalığın geç döneminde olma eğilimindedir. Parkinson hastalarında depresyon ve
anksiyetenin bir arada görülme olasılığı çok yüksektir ve semptomları iç içe
geçebildiği için anksiyetenin teşhisini güçleştirebilir.
Parkinson hastalarının %25-50’sinde anksiyete bozuklukları
görülmektedir. Bu oran diğer nörolojik ya da medikal rahatsızlığı olan
hastalara göre daha yüksek bulunmuştur.
Klinik
özellikler
Yaygın anksiyetede bozukluğu, panik bozukluk ve sosyal fobi en
sık rastlananları olmakla beraber obsesif-kompulsif bozukluk (OKB), agorafobi
ve başka türlü adlandırılamayan anksiyete bozukluğu da PH’de tanımlanmıştır. Ayrıca
pek çok hasta depresif bozukluk kapsamında anksiyete sergilemektedir.
Yaygın
anksiyete: bazı aktiviteler için aşırı anksiyete ve endişe ile
karakterizedir ve yerinde duramama, yorgunluk, konsantre olamama, irritabilite,
kas gerginliği ya da uyku bozuklukları ile ilişkilidir.
Panik
bozukluk: Bu hastalar tekrarlayan, beklenmedik panik ataklar yaşarlar.
Bir panik atak, bir süre devam eden ve aşırı bir korku ya da rahatsızlığın
hissedildiği ve ansızın çeşitli semptomların gelişebildiği ve 10 dakika içinde
tepe noktasına ulaşabildiği bir süreçtir. Rastlanan semptomlar arasında;
çarpıntı, terleme, titreme, nefes darlığı, sersemlik, depersonalizasyon ve ölüm
korkusu sayılabilir.
Yaşlılar arasında; yaygın anksiyete ve fobilerin rastlanma
sıklığının daha yüksek ve panik bozukluklarında daha az olduğu belirtilmiştir.
Diğer yandan anksiyete teşhisinin ileriki yaşlarda gözden kaçması nedeniyle
düşük görüldüğüne dair ifadeler vardır.
Sosyal
Fobi: ısrarcı ve belirli bir şekilde bir ya da birkaç sosyal
durumdan korkulmasıyla karakterizedir. Kişi kendisini sıkıntıya sokacak şekilde
hareket edeceğinden endişe etmekte, ancak duyduğu korkunun şiddetine yenik
düşmektedir. PH’li bazı hastaların
sosyal durumlardan korkuları doğrudan PH semptomları ile ilişkili gibi
gözükmektedir. Diğerleri ise PH’nin semptomları ile bağlantısı olmayan, hatta
ondan önce gelişen sosyal fobilere sahiptir.
Obsesif
Kompulsif Bozukluk (OKB): ısrarcı ve tekrarlayan düşüncelerin
(obsesyon) ya da davranışların (kompulsiyon) görülmesidir. Düşüncelerinin ya da
davranışlarının alakasız olduğunun farkında olsa da kişi kendini devam etmek
zorunda hissetmekte ve etmediği takdirde sıkıntı duymaktadır.
Anksiyete
ve Depresyon Arasındaki İlişki
Ruh sağlığı
popülasyonun da , anksiyete ve depresif bozuklukların beraber
bulunmasına sık rastlanılır; bu beraber görülme durumu bilhassa yaşlılarda daha
sıktır. Bir çalışmaya göre anksiyete bozukluğu görülen PH’li olguların
%92’sinde depresif bozuklukta görülmektedir ve depresif bozukluk gösterenlerin
%67’sinin ise anksiyete bozukluğu da gösterdiği ortaya konulmuştur. Diğer
çalışmalarda da Parkinson hastalarında depresyon ve anksiyete arasında yakın
bir korelasyon gösterilmiş olsa da, anksiyete depresyonun yokluğunda da ortaya
çıkabilir.
Parkinsonlu hastalar, olmayanlarla karşılaştırıldığında daha
fazla stres altındadırlar ve anksiyete hastalığın semptomlarına psikolojik bir
cevap olabilir. Bununla beraber PH’de anksiyetenin temelinde nörokimyasal
değişikliklerle ilişki olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder