24 Temmuz 2015 Cuma

PARKİNSON HASTALAĞINDA PSİKOLOJİK SORUNLARIN YÖNETİMİ (Depresyon,Anksiyete ve ilişkili durumlar)


PARKİNSON VE DEPRESYON
Depresyon, İdiopatik Parkinson hastalarının yaklaşık yarısında gözlenmektedir ve hastaların işlevlerindeki kötüleşmelerin en önemli nedenlerinden biridir.  Motor ve kognitif semptomlar, depresyondakilerle iç içe geçtiği için Parkinsonda depresyonu teşhis etmek zordur.
Parkinson hastalığındaki depresyonun nedeni konusunda tartışmalar sürmektedir. PH tedavisinde kullanılan ilaçların bazı psikiyatrik yan etkileri olduğu bilinmekteyse de, tedavi edilmemiş parkinsonlularda da depresyon saptanmaktadır.
Özellikler:
PH’de depresyon, Parkinson olmayan depresyonlu hastalardan farklı bir profile sahiptir. Temel olarak üzüntü, rahatsızlık hissi, iritabilite, gelecek hakkında karamsarlık, intihar eğilimi şeklinde kendini belli etmekte ve primer depresyona nazaran daha az suçluluk duygusu, kendine kızma ya da yenilgi hissi sergilemektedir.  Depresyona, sıklıkla anksiyete de eşlik etmektedir ve semptomları ciddi nitelikte olabilir. İntihar eğilimi sık görülmesine karşın intihar teşebbüsü azdır.
Depresyonu olan Parkinson hastalarının %54’ü orta-ağır seviyede semptomlara, %45’inin ise hafif semptomlara sahip oldukları tespit edilmiştir.
Risk faktörleri:
Parkinson semptomlarının ortaya çıktığı yaş ile bireyin depresyon riski taşıması arasında kesin bir ilişki bulunamamıştır. Kimi çalışmalar erken başlangıçlı Parkinson halinde riskin yüksek olduğunu, bazıları da yaşlılarda daha yüksek olduğunu öne sürmektedir. Bazı çalışmalardaysa yaşı bir risk faktörü olarak değerlendirmemektedir. Aynı şekilde cinsiyet faktörünün de ilişkisi kesinleşmiş değildir.
Depresyonun ortaya çıkışı her zaman motor semptomların başlamasından sonra değildir. Çalışmalar, olguların %40’ından fazlasında, afektif semptomların daha önce başladığını göstermektedir. Bu bulgular, depresyonun, hastalığa karşı basit bir reaksiyon olmadığını düşündürmektedir. Yine de bu konuda net bir görüş birliği bulunmamaktadır.
 
Reaktif Depresyon
Parkinson hastalarının fiziksel (motor semptomlar), kognitif (hafıza zayıflaması, dikkat dağılması, konsantre olamama ve vizyospasyal fonksiyonlarda bozulma) ve sosyal kayıplar (iş problemleri, evliliğe dair sorunlar ve izolasyon) şeklinde pek çok sorunu vardır. Bu kayıplara karşın akut üzüntü beklenen bir sonuçtur ve sürekli bir depresyon halinin de görülmesi olasıdır. Özellikle yeni teşhis konulduğunda gelişsen depresyon, hastaların çoğunda reaktif depresyon görünümündedir.
Erken başlangıçlı Parkinson olguları, geç başlangıca kıyasla daha yüksek depresyon oranına sahiptir. Belki de, yaşlı hastalara nazaran bu hastalar sosyal problemler açısından daha fazla sıkıntıyla karşılaşmakta, fiziksel ve kognitif açıdan daha yoğun bir kayıp yaşamakta ve bu yüzden reaktif depresyona daha yüksek oranda yakalanmaktadırlar.
Deprese parkinsonlularda motor semptomların daha hızlı ilerlediğine dair yayınlar vardır. Motor semptomların neden olduğu yeti yitimi ile depresyon arasındaki ilişki değerlendirilmiş, Parkinson hastalığındaki depresyonun, yeti yitimine yol açan diğer hastalıklardakinden daha sık olduğu izlenimi edinilmiştir. Diğer yandan bu yeti yitimi bakış açısıyla değerlendirildiğinde ileri aşamadaki Parkinson hastalarının daha deprese oldukları bildirilmiştir.
PH’de Depresyonun Tedavisi
PH’de depresyon, majör depresyon gibi tedavi edilebilmektedir. Antidepresan tedavilerine   ve psikolojik destek içeren psikoterapi türlerine iyi yanıt vermektedir ve farkedildiği anda tedavi edilmelidir.
 
PARKİNSON VE ANKSİYETE
PH’de anksiyete, diğer kronik nörolojik hastalıkların çoğundan daha yüksektir.  %40 oranında yaygın anksiyete bozukluğu, panik atak ve sosyal fobi görülür. Anksiyete, Parkinson semptomlarında kötüleşmelere neden olabilir. Anksiyetenin başlangıcı özellikle panik ataklar olmak üzere hastalığın geç döneminde olma eğilimindedir.  Parkinson hastalarında depresyon ve anksiyetenin bir arada görülme olasılığı çok yüksektir ve semptomları iç içe geçebildiği için anksiyetenin teşhisini güçleştirebilir.
Parkinson hastalarının %25-50’sinde anksiyete bozuklukları görülmektedir. Bu oran diğer nörolojik ya da medikal rahatsızlığı olan hastalara göre daha yüksek bulunmuştur.
Klinik özellikler
Yaygın anksiyetede bozukluğu, panik bozukluk ve sosyal fobi en sık rastlananları olmakla beraber obsesif-kompulsif bozukluk (OKB), agorafobi ve başka türlü adlandırılamayan anksiyete bozukluğu da PH’de tanımlanmıştır. Ayrıca pek çok hasta depresif bozukluk kapsamında anksiyete sergilemektedir.
Yaygın anksiyete: bazı aktiviteler için aşırı anksiyete ve endişe ile karakterizedir ve yerinde duramama, yorgunluk, konsantre olamama, irritabilite, kas gerginliği ya da uyku bozuklukları ile ilişkilidir.
Panik bozukluk: Bu hastalar tekrarlayan, beklenmedik panik ataklar yaşarlar. Bir panik atak, bir süre devam eden ve aşırı bir korku ya da rahatsızlığın hissedildiği ve ansızın çeşitli semptomların gelişebildiği ve 10 dakika içinde tepe noktasına ulaşabildiği bir süreçtir. Rastlanan semptomlar arasında; çarpıntı, terleme, titreme, nefes darlığı, sersemlik, depersonalizasyon ve ölüm korkusu sayılabilir.
Yaşlılar arasında; yaygın anksiyete ve fobilerin rastlanma sıklığının daha yüksek ve panik bozukluklarında daha az olduğu belirtilmiştir. Diğer yandan anksiyete teşhisinin ileriki yaşlarda gözden kaçması nedeniyle düşük görüldüğüne dair ifadeler vardır.
Sosyal Fobi: ısrarcı ve belirli bir şekilde bir ya da birkaç sosyal durumdan korkulmasıyla karakterizedir. Kişi kendisini sıkıntıya sokacak şekilde hareket edeceğinden endişe etmekte, ancak duyduğu korkunun şiddetine yenik düşmektedir.  PH’li bazı hastaların sosyal durumlardan korkuları doğrudan PH semptomları ile ilişkili gibi gözükmektedir. Diğerleri ise PH’nin semptomları ile bağlantısı olmayan, hatta ondan önce gelişen sosyal fobilere sahiptir.
 
Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB): ısrarcı ve tekrarlayan düşüncelerin (obsesyon) ya da davranışların (kompulsiyon) görülmesidir. Düşüncelerinin ya da davranışlarının alakasız olduğunun farkında olsa da kişi kendini devam etmek zorunda hissetmekte ve etmediği takdirde sıkıntı duymaktadır.
Anksiyete ve Depresyon Arasındaki İlişki
Ruh sağlığı  popülasyonun da , anksiyete ve depresif bozuklukların beraber bulunmasına sık rastlanılır; bu beraber görülme durumu bilhassa yaşlılarda daha sıktır. Bir çalışmaya göre anksiyete bozukluğu görülen PH’li olguların %92’sinde depresif bozuklukta görülmektedir ve depresif bozukluk gösterenlerin %67’sinin ise anksiyete bozukluğu da gösterdiği ortaya konulmuştur. Diğer çalışmalarda da Parkinson hastalarında depresyon ve anksiyete arasında yakın bir korelasyon gösterilmiş olsa da, anksiyete depresyonun yokluğunda da ortaya çıkabilir.
Parkinsonlu hastalar, olmayanlarla karşılaştırıldığında daha fazla stres altındadırlar ve anksiyete hastalığın semptomlarına psikolojik bir cevap olabilir. Bununla beraber PH’de anksiyetenin temelinde nörokimyasal değişikliklerle ilişki olabilir.
 

23 Temmuz 2015 Perşembe

Baş Ağrısı Depresyon,Anksiyete,Stres





BAŞ AĞRISI PROBLEMLERİNDE PSİKOLOJİK FAKTÖRLERİN  YÖNETİMİ


Baş Ağrısı, biyolojik, psikolojik, sosyo –kültürel özellikler taşıyan bir sağlık sorunudur.


Baş Ağrısı problemi bugün Ülkemizde ve Dünyanın bir çok gelişmiş Ülkesinde Multidisipliner  anlayış içinde değerlendirilmektedir.


Bireylerin günlük hayatını, Yaşam Kalitesini önemli ölçüde olumsuz etkileyen Baş Ağrısı Problemi hemen hemen her yaş grubunda karşımıza çıkmaktadır. Toplum içinde en sık karşılaşılınlar gerilim tipi Baş Ağrısı ve Migrendir. Yakınmalar çok benzer de olsa gerek pato fizyolojileri  gerekse tedavi biçimleri açısından ciddi farklılıklar gösteren baş Ağrısı problemleri bu alanda uzmanlaşmış bir Nörolog tarafından değerlendirilmeli tanı ve tedavi süreçleri Nöroloji uzmanı tarafından yönetilmelidir.

Baş Ağrısı ve Alt tipleri

 Baş ağrısı, insanlık tarihi kadar eski bir  sağlık sorunudur

Başlı başına bir hastalık olabildiği gibi (primer baş ağrısı), bazı hastalıkların  belirtisi de olabilir bunun araştırılması için mutlaka hekime başvurulması gerekir

Primer baş ağrıları:


Primer baş ağrıları; migren, gerilim tipi baş ağrısı, ve küme  Tipi baş ağrısından oluşur.


Migren; en sık görülen primer baş ağrısı formudur. Kadınlarda görülme sıklığı Erkeklerde görülme sıklığın dan  yaklaşık 3 kat daha fazladır .Hem iş gücü kaybı ile hem de günlük yaşam kalitesini düşürmesi nedeniyle ciddi bir sağlık sorunudur.

Migren baş ağrısı klinik olarak paroksismal gelen, tedavisiz ya da tedavinin etkin olmaması nedeni ile saatlerce, hatta bazen bir iki gün sürebilen, genellikle tek taraflı yerleşim gösteren, zonklayıcı özellikte, kişinin günlük yaşam aktivitelerini engelleyecek derecede şiddetli ve başın hareketleri ile artan ağrılar olarak kabul edilmektedir. Bu ağrılar sırasında kişinin bulantı ve kimi zaman kusması olabilmekte, ışık ve ses gibi uyaranlardan rahatsız olduğundan çoğu zaman loş ve sessiz bir odada uzanmayı tercih etmektedir.


Baş ağrısı başlamadan önce görsel bozukluklar gibi öncü belirtiler görülebilir (aura). Işığa ve sese karşı duyarlılık vardır. Mide bulantısı, kusma isteği veya kusma da genellikle bulunur.



Gerilim Tipi Baş Ağrıları


Gerilim tipi baş ağrısında şiddetli olmayan, sürekli bir ağrı olup zonklama söz konusu değildir. Başta ve boyunda basınç ya da gerilme hissi vardır. Genellikle iki taraflıdır. Aşırı fizik aktiviteyle artmaz. Bulantı kusma, ışık ve sese duyarlılık yoktur.. GTPA Gerilim tipi başağrısı lateralizan ve zonklayıcı olmayan, şiddetli olmayan, fiziksel aktiviteyle artış göstermeyen, bulantı ve/veya kusmanın eşlik etmediği ve foto ve fonofobinin hiçbiri veya sadece birinin olduğu ağrı tipi olarak tanımlanır


Küme Tipi  Baş Ağrıları günde 18 kez tekrarlayan, sıklıkla gece uykudan uyandıran bir ağrıdır. Her zaman aynı göz çevresine orbital, supraorbital ve/veya temporal ağrı lokalize olur. Ağrı çok şiddetli, batar, oyulur özelliktedir. Ortalama 1 saat (15180 dak) sürer. İpsilateral otonomik bulgular (ipsilateral konjunktival kanlanma ve/veya göz yaşarması, nasal konjesyon ve/ veya burun akıntısı, göz kapağı ödemi, alın ve

yüzde terleme, miyozis ve/veya pitozis eşlik eder. genellikle tek göz çevresinde ve şakakta şiddetli ağrı vardır. Saniyeler süren ağrı atakları arka arkaya kümeler halinde gelir. Genellikle uyku sırasında gelişir. Beraberinde burun tıkanıklığı ve gözde kızarma, yanma, sulanma olabilir. 10-15 dakikada şiddetlenip, 30-45 dakikada sonlanır. 15 ile 180 dakika arasında sürebilir. Ataklar haftada bir görülebileceği gibi, yılda bir de olabilir. Erkeklerde daha sık görülür.


Sık Karşılaşılan Diğer Baş Ağrısı Formları


Kadınlarda adet döneminde görülen baş ağrısı: Adet döneminde ve adet başlamadan hemen önce görülebilir, yumurtlama döneminde de olabilir. Migrene benzer bir ağrıdır. Hormonal değişikliklerle ilgilidir.


Sinüs baş ağrısı: Şiddetli, sabit bir ağrıdır, alında, burun çevresinde olup gözlere vurabilir. Beraberinde, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, geniz akıntısı, ağız kokusu gibi belirtilerin de tümü ya da bir bölümü bulunabilir.


Allerjiye bağlı baş ağrısı: Başta zonklama, gözlerde yaşarma ve kaşınma ile sinüslerde tıkanma ile kendini gösterir.


Kafeine bağlı baş ağrısı: Aşırı kafein alınmasına bağlı zonklayıcı bir ağrıdır.


Yorgunluğa  bağlı baş ağrısı: Ağrı başın belli bölgesinde sınırlı değildir, başın genelinde olur. Aşırı fiziksel aktivite, hapşırma-öksürme gibi nedenlerle orya çıkar.





Depresyon

Hepimiz zaman zaman kendimizi üzgün ya da çökkün hissederiz. Bu hisler genellikle bir iki haftadan uzun sürmez. Bazen bu duruma girmemizin bir nedeni olur, bazen nedensiz yere üzülürüz. Genellikle bu hislerle baş edebiliriz – örneğin bir arkadaşımıza dert yanarız - ve çoğunlukla bunun dışında başka bir şey yapmamıza gerek kalmadan bu hisler geçer.

Fakat depresyonda:

  •  Bu hisler günler içinde geçmez ve haftalar ya da aylar boyunca sürer
  •  ve o kadar kötüdürler ki yaşamınızın akışını bozmaya başlar

Peki depresyon nasıl bir histir?

Depresyondaki pek çok kişide aşağıda listelenen belirtilerin hepsi görülmez, ancak pek çok kişide en az beş ya da altısı gözlenir.

  • Gün içinde, zamanın çoğunda (genellikle sabahları daha çok olmak kaydıyla) kendinizi üzgün hissedersiniz
  • daha önce keyif aldığınız şeyler size keyif vermemeye başlar
  • karar vermek eskisine göre zorlaşır
  • normalde baş edebileceğiniz yaşamsal sorunlarla baş etme gücünüz azalır
  • kendinizi fiziksel olarak çok yorgun hissedersiniz
  • bir türlü rahat edemezsiniz ve kolay sinirlenirsiniz
  • iştah ve kilo kaybı olur (ama bazen tersine iştah artışı da olabilir)
  • uykuya dalmak güçleşir ve her zamankinden daha erken uyanmaya başlarsınız
  • cinsel isteğiniz azalır
  • kendinize güveniniz azalır,
  • kendinizi değersiz, işe yaramaz hissedersiniz ve ümidiniz azalır
  • diğer insanlarla etkinliklere katılmaya soğuk bakmaya başlarsınız
  • sizi normalde rahatsız etmeyecek şeyler asabınızı bozmaya başlar
  • tüm bu sayılanlar genellikle sabahları daha kötüdür
  • intihar fikirleriniz olabilir
  • Unutkanlık ve benzeri şikayetler

Özellikle sinsi başlayan depresyonlarda siz bu durumun tıbbi kökenli bir durum olabileceğini anlamayabilirsiniz. Yaşamsal sorunlarla baş etme gücünüz azaldığı için kendi kendinize bu durumun tembel ve yetersiz olduğunuzu, ya da artık yaşlandığınızı söylüyor olabilirsiniz. Genellikle diğer insanlar size sorunları büyüttüğünüzü ve içinden çıkılamaz bir durumun olmadığını söylese de, siz çaresiz olduğunuzu hissedersiniz.


Yaygın bedensel ağrılar, enerji eksikliği, güçsüzlük, takatsizlik olur. Eğer daha önceden teşhis edilmiş fiziksel bir hastalığınız varsa bunun belirtileri artar. Fiziksel belirtiler depresyonun ilk belirtileri arasındadır.


Depresyonun nedeni nedir?

Depresyon bazen belirli bir yaşamsal olayla ilişkilidir. Bu olay genellikle hayal kırıklığı yaratan, sizi zedeleyen bir kayba bağlıdır. Bu kayıp bir yakınınızın ölümü olabileceği gibi, para ya da itibar kaybı da olabilir. Fakat depresyon genellikle tek bir olayla ilişkili değildir ve birden fazla nedeni vardır. Aşağıda depresyonun olası nedenleri listelenmiştir.


Yaşamsal olaylar

Boşanma, sadakatsizliğe uğrama, iş kaybı depresyona neden olabilir. Genellikle bu tür olaylar insanı bir iç hesaplaşmaya sokar. Bu hesaplaşma haftalar ya da aylar boyunca devam edebilir. Çoğunlukla insan bu kaybı kabullense de bazen depresyonla sonuçlanırlar.


Bazı koşullara maruziyet

Yalnızlık, arkadaşsız kalma, askerlik ya da bazı toplumsal olaylar gibi stresli koşullara maruz kalmak, fiziksel tükenmişlik gibi koşullar depresyona neden olabilir.


Fiziksel hastalıklar

Fiziksel hastalıklar genellikle beynin işleyişini bozarak depresyona neden olabilir.

  • kanser ya da kronik kalp hastalıkları gibi yaşamı tehdit eden hastalıklar
  • artrit gibi uzun ve ağrılı hastalıklar
  • özellikle gençlerde viral enfeksiyonlar
  • hormonal hastalıklar
  • kişilik yapınız:

Bazılarımızın genetik nedenler ya da erken yaşamsal olaylar nedeniyle kişilik yapısı depresyona eğilimli olabilir.


Alkol

Düzenli alkol tüketimi sizi depresyona meyilli kılabilir.


Cinsiyet

Kadınlar erkeklere göre depresyona daha meyillidir. Bu, erkeklerin hislerini daha az açıklamasının bir sonucu olabileceği gibi kadınların gündelik yaşamda (iş yaşamında ya da çocuk yetiştirirken) daha fazla travmaya maruz kalmasıyla da ilişkili olabilir.


Genler

Bazı ailelerde depresyon vakaları birikir. Eğer bir ebeveyniniz ağır bir depresyon geçirdiyse, bu, sizin depresyona girme riskinizi 8 kata yakın arttırır.



Baş Ağrısı Depresyon İlişkisi


Bu alanda yapılan çalışmalar Baş Ağrısı problemi çeken bireylerin en az yarısında  Baş Ağrısına eşlik eden psikolojik problemlerin  varlığına işaret etmektedir. En sık karşılaşılan psikolojik problemler Depresyon,Anksiyete Bozuklukları, Kişilik Bozuklukları, Özellikle çocuklarda ve ergenlerde sosyal fobilerin ve içe dönük kişilik yapılarının baskın olduğu izlenmektedir.Ayrıca Kronik stres yaşantılarının Baş Ağrısı probleminde etkili olduğu bilinmektedir

Depresyon Özellikle kronik gerilim tipi baş Ağrısı ve Migrende sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Toplumda görülme sıklığı ile karşılaştırdığımızda Baş ağrısı çeken hastalarda Depresyonla karşılaşılma olasılığı 2 kat fazladır.

Depresyon, Diğer tüm kronik hastalıklarda hastalık seyrini olumsuz etkilediği gibi Baş Ağrısı tedavi sürecini de olumsuz etkileyerek Ağrının daha kuvvetli hissedilmesine ve uygulanan tedavilere karşı direnç geliştirilmesine neden olmaktadır.

Depresyon ve Baş Ağrısı ilişkisine bakıldığında birkaç değişik ilişki biçimi izlenmektedir Bazen Depresif bir atak baş ağrısı problemini tetiklemişken Bazen da kronikleşmiş ağrıyla baş edemeyen birey bir tür öğrenilmiş çaresizlik olgusunu yaşayarak depresyonla karşılaşmaktadır. Geçmek bilmeyen Ağrılar Bireyin yaşam kalitesini,motivasyonunu,işgücünü,cinsel hayatını  ,evliliğini , okul yaşamını ve dahi sosyal hayatını  etkileyerek  depresif bir sürecin içine girmesine sebep olabilmektedir.

Baş Ağrısı-Depresyon ilişkisinde bir başka ilişki de  Ağrı kesici ilaçların kötüye kullanımı yada yanlış kullanımıdır. Ağrılarla yapılandırılmış bir tedavi modeliyle baş etmek yerine kolayca başetmek adına ağrı kesici ilaçları tüketmeye başlayan bireyler bir tür kısır döngünün içene girerek depresif bir sürecin içine girerler. Yapılan çalışmalar Baş Ağrısı hastaları içinde ilaç kötüye kullanım oranı ile depresyon oranları arasında yüksek korelasyon olduğunu göstermektedir.

Baş Ağrısı Problemlerinde  tedavi süreci açısından ,Depresyonu  kontrol altına almak ve tedavi etmek son derece önemlidir.

Baş Ağrısı –Anksiyete Bozuklukları  İlişkisi

Anksiyete Bozuklukları özellikle yaygın Anksiyete bozukluğu,Panik bozukluk,Beklenti Anksiyetesi,Performans Anksiyetesi  Sosyal Fobi gibi formlar Baş Ağrısı problemlerinde sıklıkla karşımıza çıkmaktadır.

Anksiyete Bozuklukları, genel Kabul görmüş adıyla Kaygı bozuklukları Baş Ağrısını tetikleyen özelliklerde olduğu gibi,Baş Ağrısı probleminin zengin semptom yelpazesinde de yer alabilir.Özellikle Migren tipi Baş Ağrıların da oldukça sık biçimde karşımıza çıkmaktadır .Baş Dönmesi, Çarpıntı ,bulantı Kusma hissi sersemlik gibi öncü Migren belirtileri sıklıkla kaygı bozukluğu ile karştırılılarak bireylere zaman kaybettirebilir. Bu durum ancak Uzman bir hekim tarafından ayırt edilebilir.

Baş Ağrısı problemlerinde en sık karşılaştığımız Kaygı bozukluğu formu beklenti Anksiyetesi,ve performans ankseyetesi formlarıdır.Başı Ağrıyan birey bir süre sonra yine başım ağrıyacak beklentisi içine girerek bu formun yerleşmesine neden olur bu tip bir genelleme eğilimi aslında bir tip düşünce bozukluğudur,otomotikleşen bu düşünce biçimi tedbir geliştirmek adına ağrı kesici kötüye kullanımında sebep olan neden arasındadır

Performans Anksiyetesi ise daha çok Baş Ağrısının kronikleştiği bireylerde karşımıza çıkar Baş Ağrısı yaşayacağı endişesiyle ,cinsel,sosyal,yaşamdan kaçınma eğilimi  performans Anksiyetesini  besleyen en önemli gerekçedir.Baş Ağrısı nedeniyle  gelişen yetersizlik endişesi kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkileyerek  sosyal, kültürel,cinsel,yaşamlarında olumsuz etkiye sebep olarak kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde olumsuz etkiler.Okul Çağı çocuk ve ergenlik dönemlerinde ise bu durum daha dramatik sonuçlara sebep olabilir sınav kaygısı ve stresle birleşerek başka bir form psikiyatrik psikolojik bozukluklara sebep olabilir

Anksiyete Bozuklukları Baş Ağrısı problemlerinde dikkat ile izlenmeli ve kontrol altına alınmalıdır.

Baş Ağrısı-Stres İlişkisi

Stres birçok sağlık probleminde olduğu gibi Baş Ağrısı probleminde de etkili bir olgudur.Günlük yaşamımızın vazgeçilmezi olan stresörler kontrol altına alınmadığında bir çok sağlık probleminin tetikleyici unsuru olabileceği gibi mevcut sağlık sorunumuzu kötüleştirebilen  en önemli faktörlerdir.

Ancak Stres tek başına herhangi bir hastalığın tek sorumlusu değildir, tetikleyici ve kötüleştirici etkiye sahiptir. Stres kabaca insanoğlunun taşıyabileceği yükten daha fazlasına maruz kaldığı durumlar olarak

tarif edilebilir. En belirgin özelliği bireyi psikolojik ve biyolojik olarak zorlamasıdır. Zorlanan Biyoloji ve psikoloji muhtemelen genetik olarak yatkınlık taşıdığı en zayıf halkadan zarar görür ve sağlık sorunu ortaya çıkar

Migren hastalarının ¾’ü atakların stres ile tetiklendiğini bildirmiştir. Stresli bir olay sırasında sempatik sinir sistemi ve hipotalamik-pituiter-adrenal aks aktive olur. Buna yanıt olarak salınan Kortikotropin Salgılatıcı Hormon (CRH) uyarılması ile birlikte kortizol ve epinefrin salınımı gerçekleşir.  Bunları takiben  endorfin ve dopaminerjik sistem aktive olur. Bu durum diğerleri ile birlikte N metil D aspartik asit ve  opioid reseptörlerinin aktivasyonunu sağlar. İnterlökin  (IL, Tümör Nekroz Faktör , IL-6 ve nitrik oksit de aktive olur. Stres aynı zamanda durada yerleşen mast hücrelerini de aktive eder. Stresli bir olay süresince salgılanan CRH, meninks ve durada trigeminal afferentlerin yanında bulunan mast hücrelerini aktive ve degranüle eder. Tüm bu olayların sonucunda strese bağlı migren atağı tetiklenir.


Stres ve sağlık sorunları ilişkisi çok tartışılan bir konudur hem fikir olunan  noktalar tetikleyici ve seyri kötüleştirici etkisidir. Stres,  Akut yani ani beklenmedik ve genellikle herkes için stres sayılabilecek nitelikte yaşandığında tetikleyici işlevi çok daha yüksektir. Deprem, Yangın, Yakın Kayıpları,İşkayıpları,sosyal çevre kaybı  gibi beklenmedik yaşantılar bireyler için zorlayıcı etkiye sahiptirler. Bu zorlayıcı faktörler genetik yatkınlığımız olan  herhangi bir sağlık sorununu tetikleyebilir .

 Akut Stres bu anlamıyla Baş Ağrısı problemlerinde de tetikleyici işleve sahiptir.

Kronik Stres ise diğer tüm sağlık sorunlarının seyrini olumsuz etkilediği gibi Baş Ağrısı Problemlerinin seyrini de olumsuz etkiler Kronik İş sorunları, Kronikleşmiş Evlilik sorunları, Kronikleşmiş Aile sorunları gibi durumlar Baş Ağrısı Probleminin tedavi seyrini ve ağrının daha yoğun yaşanılmasına sebep olarak tüm süreç üzerinde etkili olur. Bura da dikkat edilmesi gereken durum ağrı nedeniyle ikincil kazançlardan sakınılmasıdır Baş Ağrısı problemlerinin arkasına gizlenerek sorunlardan kaçma eğilimi oldukça sık karşılaştığımız bir davranış biçimidir.

Stres  Baş Ağrısı Problemimde etkilidir ve mutlaka kontrol altına alınmalıdır