20 Mayıs 2013 Pazartesi

DİYABETLİ BİREYE YAKLAŞIM VE DAVRANIŞ DEĞİŞİM STRATEJİLERİ(DERLEME)


Diyabet li Bireye yaklaşım ve Davranış Değişimi











Davranışsal değişiklik

Davranışsal determinant

Eğitimsel müdahale
Erken dönemlerde eğitmenler hastaya tüm bilgileri vermeye çalışmışlardır. Oysa yakın zamanlı çalışmalar tüm ayrıntıları değil hastanın kendine bakımını sağlayacak bilgileri vermekten yanadır. Belki de verilen bilgiler aslında bir hedef değil sadece gerekli davranış değişikliklerini sağlamak için bir araçtır. DM eğitiminin etkili olduğu bilinmekle beraber nasıl etki ettiği ve kimlere etki ettiği bilinmemektedir. Bu durumda “Faklı kişiler farklı eğitim tiplerine ihtiyaç duyuyor mu?” sorusu gündeme gelmektedir.



Bilgi, gerekli davranış değişiklikleri için aracı veya moderatör olabilmektedir.

Tablo 1. Diyabet eğitimi sonuçlanışının potansiyel aracıları:

Faktörler                                                                                           Yorumlar

Hazırlayıcı (Predispozan)
  • Diyabete özel olan (önceki değişiklik denemeleri, kontrolün diyabetik yeri)
  • Diyabete özel olmayan(başa çıkma stratejileri, psikiyatrik bozukluklar)
Predispozan faktörlerin öz bakım davranışı üzerindeki etkileri genellikle ihtiyaç, niyet, kaynak/engeller ve presipitan faktörlerin karakteristikleri gibi faktörler üzerinden etkili olur.
İhtiyaç
  • Değerlendirilmiş (tanı konulmuş komplikasyonlar, metabolik kontrol, sağlayıcı önerileri)
  • fark edilen ( komplikasyon korkusu, risk algıları)
Değerlendirilmiş ihtiyaçlar bireyin dışından gelir; fark edilen ihtiyaçlar davranışa yön veren internal, subjektif ihtiyaçlardır (örn: sağlık algıları)
Değişime hazırlık/niyet
  • Değişim miktarı
  • Değişim zamanı
  • Değişim kesinliği
Hazırlık niyetten daha yeni bir konsepttir;
Miktar: Ne kadar değişim isteniyor, hangi özel değişim isteniyor?
Zamanlama: Hazırlık araştırmalarının temel sorusu: Farklı zaman noktaları fark yaratıyor mu?
Kesinlik: Yeni konsept, değişme yeteneği için özgüveni sağlar (bazen öz-etkinliğin elemanı olarak değerlendirilir)
Presipitan
  • İnternal ipuçları(hipoglisemik/hiperglisemik semptomlar
  • Eksternal ipuçları(SMBG sonuçları, davranışsal sözleşmeler, anımsatıcılar, eğitimin kendisi)
 Niyet/hazırlık yerleştiğinde etki gerçekleşir.  İnternal ipuçları: Semptomlar tarafından yönlendirilir. Bunlar (semptom tanıma ve yorumlama haricinde) müdahale için en iyi hedefler değildir;
Eksternal ipuçları: Müdahale ve eğitim için uygun hedeflerdir.
Sağlama (kaynak) / engelleme (bariyer)
  • Kişisel (tedavi bilgisi/yetenekleri, öz-yönetim etkinliği, algılanan tedavi etkinliği)
  • Sosyal şebeke (enstrümental/emosyonel destek, profesyonel destek)
  • Toplumsal kaynaklar (sağlık sistemi, toplu taşıma sistemi)
Niyet bir sefer oluştuktan sonra, bariyer ve kaynaklar niyetin ne derecede etkin olarak gerçekleştirildiğini etkiler.
Bilgi: Niyeti etkinliğe dönüştürmede özgün bir bariyer olarak iş görür (Bilmediğiniz bir şeyi yapamazsınız).
Öz-yönetim etkinliği: Etkinliğin azlığı aksiyonu azaltır mı?
Algılanan etkinlik: Tedavi sağlayan beklenen sonuçlanım hakkındaki inanışlar
Sosyal şebeke: Kişiler arası düzeyde destek temel anahtar
Enstrümental destek:  Belirli bir görev için yardım
Emosyonel destek: Daha çok öz-yönetim için cesaretlendirme
Profesyonel destek: Hastaların kendi diyabetlerini yönetmelerine yardım
Toplumsal kaynaklar: Sağlık sistemi kaynakları, diyabet uzmanlarının varlığı, sağlık merkezlerine ulaşım imkânı.



Tablo 2.

Eğitim hedefleri ve uygulama/müdahale ilişkisi

Eğitim Hedefi  /  Müdahale

Bilgiler, inanışlar
Didaktik eğitim: risk ve faydalar hakkında bilincin arttırılması; hastalara uygun öz-bakım kararları vermelerinin öğretilmesi
Yetenekler
Demonstrasyon/geribildirim: yeteneklerin nasıl kullanılacağının gösterilmesi; performansın gözlenmesi, hataların düzeltilmesi
Niyetler
Hedef belirlenmesi: heyecanlandırıcı ama gerçekçi,  özgün ve uygun hedeflerin oluşturulması; sadakati arttırmak için davranışsal sözleşme
Bariyerler
Problem çözme: hastalara hedefleri gerçekleştirmek için bariyerlerin üstesinden gelmek konusunda yardım
Öz-etkinlik, tükenmişlik
Destek/danışmanlık: hastaların pozitif emosyonel iyilik halinin sürdürülmesine yardım



Davranış Değişimi Modelleri:


1-      Davranış Değişikliğinin Aditif Modeli


  • Varsayım: Durumlar ve müdahalelerin intrinsik etkileri vardır.
  • İma: Değerlendirilen herhangi bir ihtiyaç için genel müdahale
  • Kanıt: Standart eğitim çalışmaları
  • Değerlendirme: Artan(çarpılan-katlanan anlamında) etki saklı kalabilir.


2-      Davranış Değişikliğinin Artan(bağlamsal) Modeli


  • Varsayım: Müdahalelerin farklı evrelerde farklı etkileri vardır.
  • İma: Farklı evreler için farklı müdahaleler
  • Kanıt: İletişimin kişiselleştirilmesi etkili
  • Değerlendirme: Model destekli, genelleştirilebilirliği bilinmiyor, maliyet-efektiflik(cost-effectivity) bilinmiyor.


3-      Davranış Değişikliğinin Evre Modeli

               

  • Varsayım: Evreler boyunca progresif ilerleyen içeriksel model
  • İma: Müdahaleler önceden belirlenmiş bir düzende gerçekleştirilmeli; progresyonu belirlemek için çok sayıda değerlendirme gereklidir.
  • Kanıt: Bazı evreler diğerlerinden daha çok değişime sahip
  • Değerlendirme: Modelin hala uygun şekilde test edilmesi gerekli

               

Sağlık inanıcı modeli, nedensel davranış modeli, transteoretik model, korunma motivasyonu modeli gibi çeşitli davranış modelleri DM ile ilişkilendirilebilir.


Davranış değişikliğinin evre modelinde (Stage-model)  hastaya uygulamalar önceden belirlenmiş bir düzen/sıra içinde verilmelidir. Uygulamaların sırası hastanın o sıradaki durumuna göre belirlenmelidir. Eğer hasta yeni bir evreye/duruma geçtiyse buna göre gerekli değişikliklerin yapılması gereklidir. Bu nedenle hastanın değerlendirilmesi, uygulama/müdahalenin verilmesi ve bir sonraki uygulama için hastanın tekrar değerlendirilmesi gereklidir. Eğer hastanın durumu değişmişse yeni duruma göre bir uygulama verilir, eğer değişmemişse aynı uygulama/müdahale veya bunun farklı bir formu verilmelidir.


Evre modeli uygulamasına bir örnek glisemik kontrol çalışmasıdır. İnsülin uygulaması atlayan-uyumsuz hastalar, insülin uygulaması atlamayan-uyumlu hastalara dönüşürken;  uyumlu hastalar, insülin dozunu ayarlayan-kendine bakan hastalara dönüşmüştür. Uyumsuz hastalardan kendine bakan hastaya dönüşen ise yoktur. Bu çalışma kabaca evre modelinin sade bir örneğini sunmaktadır. Üç farklı durumun sırasıyla evreleri temsil ettiği düşünülmektedir (tedavi uyumsuzdan kendine bakana dönüşüm). İlk iki evre farklı müdahalelere yanıtlıdır ve hastanın olduğu evreye uygun olarak verilmelidir (tedavi uyumsuz hastadan insülin dozlarını düzenlemesi değil öncelikle insülinlerini uygun saatlerde düzenli olarak alması istenmelidir).


Diyabette en çok ilgi çeken evre modeli, davranış değişikliği evrelerine dayanan transteoretik modeldir.

Bu modelin evreleri:

Precontemplation (düşünceye hazırlık, düşünme öncesi),

Contemplation (düşünme), 

Preparation (hazırlık),

Action (eylem) ve

Maintenance (sürdürme) evreleridir. Bu modelle ilgili çalışmalar değişmeye daha hazır olanların uygulamalar sonrasında daha büyük değişiklikler gösterdiğine işaret etmektedir.


Evre modelinin güçlü bir denemesi yapılmıştır. Model, birinci uygulamaya karar vermemiş, ikinci uygulamaya karar vermiş, üçüncü uygulayıcı evrelerini öne sürmüştür.  İki uygulama denenmiştir. Risk bilinçlendirme uygulaması ve bariyer azaltma uygulaması. Hipoteze uygun şekilde öne sürülen evre modelinde risk bilinçlendirmesi kararsız grupta en etkili iken, kararlı grupta bariyer azaltmanın en etkili olduğu görülmüştür.









(Behavioral İnterventions For Adeloscents With Type 1 DM)

Tip 1 Adölesan Diyabet Hastalarında Davranış Değişimi:


Tip 1 DM adölesanlar için çeşitli müdahaleler mevcuttur, bunlar genellikle hafif-orta etkili olmakla birlikte, teorik alt yapıya sahip olan müdahaleler diğer yöntemlere göre daha etkili olmaktadır.


Diabetes Patent Education Research: An Integrative Literature Review

Bu çalışmada iki temel uygulama vardır: eğitimsel ve psikososyal uygulamalar.

Eğitimsel uygulamalar kişinin kendine bakabilmesini sağlayacak, diyabet ile ilişkili bilgi ve yetenekleri kazandırır.

Psikososyal uygulamalar çeşitlidir. Sosyal yetiler, diyabet ile ilişkili problem çözme ve başa çıkma, iletişim yetenekleri gibi alanlarda deneyim ve bilgi arttırmayı hedefler. Bireysel veya aile danışmanlığı verilir. Çalışmalara göre erken dönemde elde edilen faydaların büyük çoğunluğu 12–24 ay içinde kaybedilmiştir.

Exploring the Connection Between Self-Efficacy and Effective Diabetes Self-f Management

Diyabet eğitiminin geliştirilmesi için hastalara kendi bakımlarında daha fazla rol verilmelidir. Hastalık ile aktif olarak öğrenmeleri sağlanmalı ve öz sağlık sonuçlanışlarını kontrol etmek için gerekli davranışsal değişiklikleri yapmaları için gerekli yeteneklerin öğretilmesi gereklidir.


Cochrane

Grup temelli programlar etkilidir. Bu etki glikozile hemoglogin,  açlık kan şekeri ve diyabet bilgisi gibi klinik değişkenlerde iyileşme sağlamaktadır. Gözlenen etki 12. aya kadar devam edebilmektedir. Eğer yıllık grup toplantıları ile devamlılık sağlanırsa klinik fayda da sürdürülebilmektedir.

Programların klinisyenler, diyetisyenler veya hemşireler tarafından verilmesi arasında belirgin bir fark gözlenmemiştir.

Güçlendirme, katılım ve erişkin öğrenme prensiplerini kullanan ve terapötik hasta eğitimine dayanan programlar etkilidir. Grup temelli eğitimlerde 4- 6 ya da 16- 18 katılımcı arasında anlamlı bir fark gözlenmemekle birlikte bireysel / grup temelli uygulamalar arasında da anlamlı fark gözlenmemiştir.





Stres management training in diabetes mellitus

Stres yönetimi eğitimi, stresi hafifleterek kan şekeri kontrolünde katkıda bulunuyor olabilir.



The clinical and cost-effectiveness of patient education models for diabetes: a systematic review and economic evaluation

Tip 1 ve 2 için DM eğitimi etkili ve yararlı ancak farklı yaklaşımların etkinliğini karşılaştırmak için
yeterli çalışma yoktur.

HASTA OLMAK ÖĞRENİLEBİLİR Mİ?


 

HASTA OLMAK ÖĞRENİLEBİLİR Mİ?

Psikolog Ayhan bingöl

 

 

Sadık dost gece dinlenmeye başladığında, güneş geceden hırsını alır gibi dikleştirir bakışlarını. Uyanmışızdır. Peki, aynı sabaha mı? Dünden hiç farklı olmayan aynı sabaha???

 

Sorunumuz ne olursa olsun, yeni bir güne nasıl başladığımızdır asıl önemli olan. Baş edilmesi güç bile olsa, hiç bir hain virüs ya da hastalık bizim sevme becerimizi elimizden alamaz, bir bebeğin annesine duyduğu ihtiyacı erteleyemez ve sevdiğimize dokunmamıza engel olamaz.

 

Sağlık ve hastalık insanlık tarihi boyunca var olan bir ikilemdir insanlık değiştikçe, geliştikçe

Hastalıklar da paralel bir seyir izlemiştir. İnsanoğlu değişik zaman dilimlerinde, değişmez biçimde hastalıklarla mücadele etmiştir. Yirminci yüzyıl öncesi ağırlıklı olarak enfeksiyon hastalıklarıyla  (           bulaşıcı hastalıklar)savaşmak zorunda kalan insan, içinde bulunduğumuz çağda ise kronik hastalıklarla mücadele içindedir.

 

Hastalıklar çoğu zaman dingin bir denizde aniden çıkan fırtına gibidir, bir anda iklimimizi değiştirirler. Belirtileri günlük hayatımıza serpiştirilmiş dağınık şikâyetler gibidir. Ancak hekimin anamnezi sonucunda bir araya getirilebilen bu dağınık tablo sağlığımız açısından anlamlı hale gelir.

En önemli sorumluluğu varlığını sürdürmek olan insan, karşılaştığı tehditleri bu sorumluluk duygusuyla aşmaya çalışır. Başlangıçta belki biraz karamsar, biraz şaşkın, biraz da kendisini çevreleyen algının etkisiyle umutsuzluk içine düşebilir. Ancak zaman geçtikçe her insanın içindeki temel isteklendirme olan yaşama arzusu galip gelerek süreci kontrol altına alır. İnanılmaz bir çaba ile kendisine iyi geleceğini düşündüğü bilginin peşine düşer ve artık insanoğlu için hastalıklarla baş edebilme konusunda ustalaşma süreci başlamıştır. Nasıl ki bir diyabet hastası çok sevdiği şekerle düşman olabiliyorsa, kalbi ile problemi olan kişi de bir anda sporla dost olabiliyor. Bu keskin dönüşüm aslında insanın iradi ve zihinsel yeteneklerinden kaynaklanmaktadır. İnsan, doğada nesneler dünyasına anlam yükleyebilen tek canlıdır. Yaşama yüklediğimiz anlam ne kadar sağlam ise hastalık ya da yaşamın önündeki herhangi bir tehdit karşısındaki irademiz de o kadar sarsılmaz ve sağlam olacaktır.

 

Elbette ki hastalığımız kişisel kırılma alanlarımızdaki hassasiyetimizi artıracaktır ancak bu kişiliğimizin değişmesi anlamına gelmemelidir. Biliyoruz ki, küskünlüğümüz kırgınlığımız hayata değil hastalığadır. Bunu aklımızdan çıkarmazsak hastalığımızın ilişkilerimize sızmasına da izin vermemiş oluruz.

 

Hastalıklarla mücadele konusunda temel sorun   durumu algılayış biçimimizdir. Algımız, içinde yetiştiğimiz kültürün öğeleri, almış olduğumuz eğitim, teneffüs ettiğimiz siyasal atmosfer, pedagojik unsurlar ve ihtiyaçlarımızdan beslenir. Algının yapısı esnek ve değiştirilebilirdir. Algının en önemli görevi karşılaşılan yeni duruma uygun tepkiyi üretmektir. Yeni duruma ayarlanmamız ve özümseyebilmemiz yeni durumla baş etmemizi kolaylaştıracaktır. Algımız hastalığımızı yönetmedeki en önemli yardımcımızdır.

 

Hastalığı yönetmek ancak hasta olmayı öğrenmekle mümkündür. Hasta olmayı öğrenmekse hastalığı tanımakla mümkündür. Bu sürecin ilk aşaması, tedavimizi üstlenen hekiminize güven duymaktır. Hastalık hakkındaki bilgileri filtre ederek size sunan hekiminiz, dışındaki test edilmemiş bilgilere ihtiyatla ve şüpheyle yaklaşmak sürecin kontrol altına alınmasında son derece önemlidir. Hastayla hekim arasındaki güvene dayalı sağlam ilişki belirsizlik içeren hastalık sürecini yeniden çerçeveleyebilmemize yardımcı olacak tek ve en önemli ilişkidir. İkinci aşama, içinde bulunduğumuz psiko-sosyal ve ekonomik koşullarla toplumsal rollerimizi yeniden gözden geçirmektir. Gerekli görüldüğü takdirde yeni bir yaşam stratejisi hazırlamaktır.

 

Hastalıklarla baş etmeyi ikiye ayıra biliriz, birincisi hasta olmadan önce düzenli kontrollerden geçmek diğeri ise tedavi disiplinine sadık kalmaktır. Öncelikle hastalığı kabul etme aşamasında geç kalmamalıyız. Bu konuda geç kalmak tüm tedavi sürecinin aksamasına neden olabilecektir. Özellikle duygusal eğilimlerimiz ya da psikolojik aygıtımızın kırılganlığı kabul sürecini uzatan en önemli belirleyicilerdir. İsyanımızın ve dirençlerimizin çevresel yansımaları ne kadar süreceği belli olmayan bu süreci daha da zorlaştırabilir. Özellikle hasta yakınlarına tavsiyem hasta bireyin isyan ve saldırganlığının kendilerine değil hastalığa karşı olduğunu anlamalarıdır. Durumu böyle değerlendirmek hastayı ve yakınlarını rahatlatacaktır.

 

Hastalıkla mücadele prensiplerinin önemli parçalarından biri de hastalığın ve sonuçlarının neyi tehdit ettiğinin fark edilmesidir. Bu farkındalık mücadele gücümüze katkıda bulunacaktır. Zira bilinç, durumdan haberdar olmak değil neyin tehdit altında olduğunu da bilmektir.

 

Tedavi sürecine yaklaşım ise ayrıca önemli bir husustur. Tedaviden doğan yan etkiler veya benzeri durumlar tedavinin olumlu sonuçlarından daha önemli değildir. Unutulmamalıdır ki tedaviden doğan yan etkiler kontrol altına alınabilir, fakat bu yüzden tedaviden kaçmak ya da aksatmak kontrol edilemez sonuçları beraberinde getirebilir. Unutulmamalıdır ki hekimimiz elindeki en uygun tedaviyi bizim için uygulamaktadır.

 

Kronik rahatsızlıklarla baş etmeyi güçleştiren bir diğer durum ise hastalığın alevlenme dönemleri veya ataklar dönemidir. Böylesi durumlarda yapılması gereken en başa dönmek değil bu durumun sürecin bir parçası olduğunu anlamaktır. Bu anlama becerisi bizi geriletmeyeceği gibi bu istenmeyen dönemi çabuk ve en az zararla atlatmayı da beraberinde getirecektir. Çünkü özellikle hastalığın bu dönemlerinde irademizi test etmek son derece önemlidir. Bu süreci kaygı ve panik içinde atlatmak ise bize yeni yükler getirecektir.

 

Unutulmamalıdır ki hastalık kronik olsun akut olsun, bilinçli ve örgütlü şekilde mücadele etmemizi gerektiren bir gerçektir. Hastalığı anlamak tanımak ve hastalığı yönetmek bu sevimsiz durumdan kurtulmamızı sağlayacak en önemli unsurlardır.

 

Değerli dostlar iki konuda uyanık olmamız gerekir, bunlardan birincisi en tükendiğimizi hissettiğimiz anda ayakta durmamız gerektiği, bir diğeri ise bunu ne adına yaptığımızdır.

 

MS ,UNUTKANLIK VE BİLİŞSEL İŞLEVLER(DİKKAT HAFIZA,UNUTKANLIK)


Bildiğimiz üzere MS insan yaşamına çeşitli düzeylerde sınırlılıklar getiren uzun soluklu fakat gerekli düzenlemeler yapıldığında kontrol altında tutulabilen bir sağlık sorunudur. MS, in yaşamımız üzerinde oluşturduğu sınırlılıklardan biriside de biliş sistemimiz üzerindeki etkileridir.


BİLİŞSEL SİSTEM NEDİR?

Kısaca tanımlayacak olursak bilgiyi alma, kaydetme, gerektiğinde geri çağırma, anlama, öğrenme, dikkat etme, dikkati sürdürebilme, yönelim, muhakeme etme ve problem çözme gibi yeteneklerimizin dâhil olduğu bilgi işlem sistemidir.


MS TE EN SIK KARŞILAŞILAN BİLİŞSEL SORUNLAR NELERDİR?

MS in bilşsel sistemiz üzerindeki olumsuz etkileri;

Basit dikkat ve karmaşık dikkat

Kısa süreli bellek işlevleri

Konuşma ve dil işlevleri gerek akıcılık gerekse artikülasyon üzerinde,

Uzun süreli bellek işlevleri

Bilgiyi işleme ve yürütücü işlevler

Görsel ve mekânsal dikkat işlevleri,   gibi alanlarda yoğunlaşmıştır.

Dikkat nedir?

En basit tarifi, karşılaşılan uyaranların tasnifi, değerlendirmesi ve kaydedilmesi için gerekli işleme tabi tutulduğu zihinsel süreçtir. MS te ilk bozulmanın yaşandığı bilişsel problem olması açısından önemlidir toplam MS hastalarının %45 inde karşımıza çıkar. Bilişsel problem bildiren hastalarımızın ise %80 inde karşımıza çıkar. İşlevsel önemi hafıza süreçlerinin sağlıklı işlemesinde ki kavşak rolüdür.

Kısa süreli ve uzun süreli bellek nedir?

Bilgiyi, yaşantıyı, olayları kaydetmemizi sağlayan, gerektiğinde ihtiyacımız bilgiyi depolandığı yerden çıkaran sisteme verilen genel addır. Unutkanlıklarımızdan ya da başka bir deyişle hem hatırladıklarımız dan hemde hatırlayamadıklarımızdan sorumludur. MS hastalarının %40 dolayında karşımıza çıkar ya en başında vardır ya da yoktur, yavaş ilerler hastalığın seyrinden etkilenmesi son derece sınırlıdır.

Bilgi işleme ve yürütücü işlevler nedir?

Farklı durumların gerektirdiği planlamayı yapabilme ve bunu uygulayabilme olarak özetleyebileceğimiz yürütücü işlevlerdeki bozukluk, MS hastalarında sık olarak karşımıza çıkar. Bu bozulma bilgiyi işlemleme, soyutlama, planlama ve programlama yetilerinde ya da sözel akıcılıkta olabilir. Yürütücü işlevlerdeki bozukluk, MS hastasının sosyal işlevlerinde ve yakın çevresi ile ilişkilerinde bozulmaya yol açan ve özürlülük derecesini arttıran en önemli etkendir. Görece olarak etkilenen diğer bilişsel işlevlere oranla MS te daha az karşımıza çıkar, fakat günlük hayatımıza etkisi oldukça fazladır.


Görsel ve mekânsal dikkat işlevler nedir?

Görsel-mekânsal dikkat, nesnelerin geometrik ifadelerin, haritaların ve hatta içinde bulunduğunuz odanın doğru olarak zihnimizde resm edilmesidir. Yapıp-çatma yetisi ise,   bu alanla ilgili diğer etkilenen işlevdir, bu algılamadan sonra el göz koordinasyonunun kullanılarak motor bir işlevin oluşturulabilmesidir. Bu alandaki bozulmalar diğer bilişsel sistem bozulmalarından bağımsız olarak ta ortaya çıkabilir.

Özetleyecek olursak, bilşsel işlev bozukluğu MS hastalarının her birinde farklı zamanlarda farklı şekilde ortaya çıkar. Bazıları hiçbir bilişsel tutulum göstermezken bazıları çok az, bazıları da ağır tutulum gösterir, bir kısmı da bilişsel işlevlerin belli alanlarında güçlük çeker. Özürlülük derecesi ile bilişsel etkilenme düzeyi arasında zayıf bir ilişki vardır. Hastalık süresi ile bilişsel etkilenme düzeyi arasında da bir ilişki yoktur. MS tipi ile bilişsel işlev bozukluğu arasındaki ilişki çok zayıftır, MS’n herhangi bir formuna özel gelişmez. Bilişsel işlev bozukluğu ataklar sırasında artabilir ve atak sonrasında düzelebilir. İlerleyişi MS’e oranla son derece yavaştır.

GÜNLÜK HAYATI NASI ETKİLER?

Gündelik unutkanlıklar

Ajanda takibinde zorluk

Kısa süreli yaşantıların unutulması

Dikkati toplamakta güçlük

Dikkati sürdürmekte güçlük

Zaman zaman öğrenmede güçlük

Bilişsel yorgunluk, MS e özel bir durumdur

İnsan ilişkilerinde zorlanma

Harcamaların kontrolü

Ve iş dünyasında bir takım yetersizlikler 

NASIL BAŞ EDEBİLİRİZ?

Tedavimizi üstlenmiş hekimimizi konuyla ilgili olarak bilgilendirmek,

Günlük hayatımızı yazarak planlamak,

Öğrenmemiz gereken bir şeyi eskisinden daha çok tekrarlamak, unutmamalıyız ki  ençok kaydetme sıkıntısı ile karşı karşıyayız

Yakınlarımızı durumumuzla ilgili olarak bilgilendirmek,bu husus özellikle çok önemlidir yakınlarımızın bizi doğru anlaması ,bizim onları doğru anlamamız aramızdaki iletişim kalitesini artıracaktır.

Fiziksel enerji miktarımızı, hareketliliğimizi artırmak,zira bilişsel süreçlerin rehabilitasyonuna yönelik en önemli etklink fiziksel etkinliktir.örneğin yürüş yapmak,hem görsel hem işitsel hemde fiziksel olarak işlevselliğimizi artıracaktır

Günlük disiplinli bir şekilde okuma yapmak, magazin dergileri, kitaplar özellikle mizah içerikli yayınlar okurken sıkılmanızın önüne geçecektir.

Uğraşı ve hobi atölyelerine katılmak, yapılan çalışmalar bu tür etkinliklerin bilişsel işlev bozulmaları ile baş edebilmede son derece önemli olduğunu göstermektedir.

Telafi edici yöntemler, bu yöntem ile zayıf bulduğumuz işlev yerine daha güçlü olan işlevimizi çalıştırarak diğer eksiğin etkisini azaltma yönüne gidebiliriz örneğin okumakta zorlanıyorsak dinleme becerimizi daha fazla geliştirebiliriz

MS VE ÇOCUKLARIMIZ

MS VE ÇOCUKLARIMIZ
Anne ya da babanın MS'li olması çocukların sosyal ilişkilerini ve ruhsal gelişimlerini etkileyebilecek unsurlardan biridir.Bu etkilerin farkına varmak ve olumlu yaklaşmak çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişmesini sağlayacaktır.


İçinde bulunduğumuz yüzyılın başından itibaren insanoğlu kronik hastalıklarla mücadelesini sürdürmektedir.Özellikleri itibari ile yaşama ekseninin tam ortasında yer alan hastalık bireyin toplumsal,kültürel ve duygusal ilişkilerinide etkilemektedir.

MS ve benzeri kronik rahatsızlıklar bir sağlık sorunu iken gerekli özen gösterilmediği takdirde toplumsal bir soruna dönüşümü çok kolay olmaktadır.Sağlığımızla ilgili sorunlar,içinde bulunduğumuz aile ilişkilerinide derinden etkilemektedir.Bu konuda özellikle çocuklar üzerindeki etkilerine göz atmanın yararlı olacağını düşünmekteyim.

MS'in çocuklar üzerindeki olası etkileri ve onlar için yapabileceklerimiz:

1) Kabus görme ve parçalı uyku sonucunda doğan uykusuzluk.
2)Çevreye karşı aşırı dikkat.
3)Ajitasyon ve huzursuzluk,
4)Suçluluk duygusu,
5)Hasta ebeveyne aşırı bağımlılık,
6)Okul başarısızlığı(özellikle kritik devreler söz konusuysa)
7)Sinirlilik
8)Konsantrasyon bozukluğu,
9)Duyguları ifade edememe,
10)Duygusal gerilim sonucu ağlama nöbetleri,
11)Korku ve yoğun kaygı,
12)Sosyal izolasyon
13) Hasta ebeveyni taklit
14)İlerleyen yaşlarda utanç ve gizleme eğilimi,
15)İnkar ve kabullenmeme dolayısıyla taleplerinde aşırı ısrar.


Tüm bu sorunlarla baş edebilme yöntemlerimizi ve çocuğumuzu önceden olduğu gibi aile içinde mutlu bir birey olarak görmek için yapmamız gerekenler şöyle anlatılabilir:


1)Çocuğun güvenebileceği karşılıklı bir ilişki geliştirilmelidir.Verilen sözlerin tutulması,çocuğun her ihtiyacında yanında anne babanın varlığını hissetmesi guven duygusunuda arttıracaktır.
2)MS hakkında çocuğun anlayacağı dilde bir anlatım yapılmalıdır.
3)Oyun,resim ,müzk ve drama çalışmaları ile çocuğun kendini ifade etme araçları geliştirilmelidir.
4)Çocuğa,yaşanan sorunlarla ilgili sorumluluğunun bulunmadığını net bir biçimde anlatılmalıdır.
5)Çocuğun oyun aktivitelerine katılmalı ve güven verecek şekilde yardımcı olunmalıdır.,
6)Çocuğa bol bol dokunun oyunlar bunun en doğal yoludur.
7)Çocuğun dikkatle dinlenmesi,hikayesinin aniden bölünmemesi gerekmektedir.
8)Aile içindeki olası gerilim hissettirilmemelidir.
9)Gizlilik ve utanç duymaması sağlanmalıdır.
10)Özellikle bu dönemde çocuk azarlanmamalıdır.
11)Ona sorumluluk yüklenmemeli,rahatlamasını ve ferahlamasını sağlayacak ortam hazırlanmalıdır.
12)Olası davranış bozukluklarına karşı nötr kalınmalıdır.
13)Kritik bir devrede olabileceğini düşünerek sürekli izlenmelidir.

Unutulmamalı ki, çocuklarla ilgili yaşanan bu sıkıntılı durumlar ne kadar süreceğini bilmediğimiz bir dönemi kapsıyor.Bu nedenle çocuğa gerçeği,sadece gerçeği anlayabileceği bir dilde ifade edebilmeliyiz.

HASTA OLMAK

Hastalıkla baş edebilmek,sosyalleşmek ve bilinçli biçimde örgütlenmek,tedavi disiplinine sadık kalmak, hekimimize güvenmek ve gerektiğinde yardım istemekle mümkündür.

Sadık dost gece dinlenmeye başladığında, güneş geceden hırsını alır gibi dikleştirir bakışlarını.Uyanmışızdır.Peki,aynı sabaha mı? Dünden hiç farklı olmayan aynı sabaha...

Sorunumuz ne olursa olsun,yeni bir güne nasıl başladığımızdır asıl önemli olan.Baş edilmesi güç bile olsa,Hiçbir hain birüs yada hastalık bizim sevme becerimizi elimizde alamaz, bir bebeğin annesine duyduğu ihtiyacı erteleyemez ve yarin yanağına dokunmamıza engel olamaz.

Sağlık ve hastalık insanlık tarihi boyunca var olan bir ikilemdir insanlık değiştikçe,geliştikçe hastalıklarda paralel bir seyir izlemiştir.Yirminci yüzyıl öncesi ağırlıklı olarak enfeksiyon hastalıklarıyla( bulaşıcı hastalıklar) savaşmak zorunda kalan insan,içinde bulunduğumuz çağda buna ek olarak kronik hastalıklarla mücadele içindedir.

Hastalıklar çoğu zaman dingin bir denizde aniden çıkan fırtına gibidiribiranda iklimimizi değiştirirler.Belirtileri günlük hayatımıza serpiştirilmiş dağınık şikayetler gibidir.Ancak hekimin anamnezi sonucunda biraraya getirilebilen bu dağınık tablo sağlığımız açısından anlamlı hale gelir.

En önemli sorumluluğu varlığını sürdürmek olan insan,karşılaştığı bu tehditleri bu sorumluluk duygusuyla aşmaya çalışır.Başlangıçta belki biraz karamsar,biraz şaşkın,birazda kendisini çevreleyen algının etkisiyle umutsuzluk içine düşebilir.Ancak zaman geçtikçe yaşama arzusu galip gelerek süreci kontrol altına alır.İnanılmaz bir çaba ile kendisine iyi geleceğini düşündüğü bilginin peşine düşer ve hastalıklarla baş edebilme konusunda ustalaşma sürecine girer.Nasıl ki bir şeker hastası çok sevdiği şekerle düşman olabiliyorsa, kalbi ile ilgili sorunu olan kişide bir anda sporla dost oluyor.Bu keskin dönüşüm aslında insanın iradi ve zihinsel yeteneklerinden kaynaklanmaktadır.


Hastalığı kabullenmek

Elbette ki hastalığımız kişisel kırılma alanlarımızdaki hassasiyetimizi artıracaktır ancak bu kişiliğimizin değişmesi anlamına gelmemelidir.Biliyoruz ki,küslüğümüz kırgınlığımız hayata değil hastalığadır.Bunu aklımızdan çıkarmazsak hastalığımızın ilişkilerimize sızmasına da izin vermemiş oluruz.

Hastalıkalrla mücadele konusunda temel sorun durumu algılayış biçimimizdir.Algımız,içinde yetiştiğimiz kültürün öğeleri,almış olduğumuz eğitim,teneffüs ettiğimiz siyasal,sosyal atmosfer,pedagojik unsurlar ve ihtiyaçlarımızdan beslenir.Algının en önemli görevi karşılaşılan yeni duruma uygun tepkiyi üretmektir.Yeni duruma ayarlanmamız ve özümseyebilmemiz yeni durumla baş etmemizi kolaylaştıracaktır.Algımız hastalığımızı yönetmedeki en önemli yardımcımızdır.

Hastalığı yönetmek ancak hasta olmayı öğrenmekle mümkündür.Hasta olmayı öğrenmekse hastalığı tanımakla mümkündür.Bu sürecin ilk aşaması,tedavimizi üstlenen hekiminize güven duymaktır.Hastalık hakkındaki bilgileri filtre ederek size sunan hekiminiz, dışardaki test edilmemiş bilgilere ihtiyatla ve şüpheyle yaklaşmak sürecin kontol altına alınmasında son derece önemlidir.Hastayla hekim arasındaki güvene dayalı sağlam ilişki belrisizlik içeren hastalık sürecini yeniden çerçeveleyebilmemize yardımcı oalcak tek ve en önemli ilişkidir.İkinci aşama,içinde bulunduğumuz psiko-sosyal ve ekonomik koşullarla toplumsal rollerimizi yeniden gözden geçirmektir.Gerekli görüldüğü takdirde yeni bir yaşam stratejisi hazırlamaktır.


Tedavi disiplini

Hastalıklarla başetmeyi ikiye ayırabiliriz,birincisi hasta olmadan önce düzenli kontrollerden geçmek diğeri ise tedavi disiplinine sadık kalmaktır.Öncelikle hastalığı kabul etme aşamasında geç kalmamalıyız.Bu konuda geç kalmak tüm tedavi sürecinin aksamasına neden olabilicektir.Özellikle duygusal eğilimlerimiz yada psikolojik aygıtımızın kırılganlığı kabul sürecini uzatan en önemli belirleyicilerdir.İsyanımızın ve dirençlerimizin çevresel yansımaları ne kadar süreceği belli olmayan bu süreci dahada zorlaştırabiir.Özellikle hasta yakınalrına tavsiyem hasta bireyin isyan ve saşdırganlığının kendilerine değil hastalığa karşı olduğunu anlamalarıdır.

Hastalıkla mücadele prensiplerinin önemli parçalarından biri de hastalığın ve sonuçlarının neyi tehdit ettiğinin fark edilmesidir.Bu farkındalık mücadele gücümüze katkıda bulunacaktır.Zira bilinç,durumdan haberdar olmak değil neyin tehdit altında olduğunuda bilmektir.

Tedavi sürecine yaklaşım ise ayrıca önemli bir husustur.Tedaviden doğan yanetkiler veya benzeri durumlar tedavinin olumlu sonuçlarından daha önemli değildir.Unutulmamalıdır ki hekimimiz elindeki en uygun tedaviyi bizim için uygulamaktadır.

Kronik rahatsızlıklarla başetmeyi güçleştiren bir diğer durum ise hastalığın alevlenme dönemleri veya ataklar dönemidir.Böylesi durumlarda yapılması gereken en başa dönmek değil bu durumun sürecin bir parçası olduğunu anlamaktır.Bu anlama becerisi bizi geriletmeyeceği gibi bu istenmeyen dönemi çabuk ve en az zararla atlatmayıda beraberınde getirecektir.Çünkü özellikle hastalığın bu dönemlerinde irademizi test etmek son derece önemlidir.Bu süreci kaygı ve panik içinde atlatmak ise bize yeni yükler getirecektir.

Unutulmamalıdır ki hastalık kronik olsun akut olsun,bilinçli ve örgütlü şekilde mücadele etmemizi gerektiren bir gerçektir.Hastalığı anlamak tanımak ve hastalığı yönetmek bu sevimsiz durumdan kurtulmamızı sağlayacak en önemli unsurlardır.

Değerli dostlar iki konuda uyanık olmamız gerekir,bunlardan birincisi en tükendiğimizi hissettiğimiz anda ayakta durmamız gerektiği , bir diğeri ise bunu ne adına yaptığımızdır.



Psikolog Ayhan Bingöl

MS İN KADINLAR ÜZERİNDEKİ PSİKOLOJİK ETKİLERİ

MS’İN KADINLAR ÜZERİNDEKİ PSİKOLOJİK ETKİLERİ

Kadın olmak, insan olmanın en yüce değeri olsa gerek. Can vermek, beslemek, büyütmek, geliştirmek canından can kanından kan vermek, bilinen en büyük mucizenin baş aktörü olmak sanırım insan üst kimliğimizin en önemli yapıtaşıdır. Sadece doğurmak mı sanırız mucizeyi? Düşünün bir, aile, vicdan etik, estetik, nezaket, tebessüm, aşk… Bütün bu kavramlara anlam katan temel değer nedir? Eğer insan değer yaratan tek canlıysa bunun en önemli kahramanı kadındır .

Bakmayın kültürümüzün ataerkil göründüğüne, tarifi anayol diye yapar, dilimizi anadil diye söyleriz, cenneti anaların ayağının altına sereriz. Ana karadan ana yurda değin ana ile yaşar ana ile ölürüz. Canımız acıdığında anne der, bir Allah’ın adını bir de anamızın adını düşürmeyiz dilimizden. Ana gibi yar olmaz der, bir tek yardan ayrılığa dayanamayız.

Kadın olmak zor olmalı, bunca yükü taşımak, bunca değeri kuşaktan kuşağa aktarmak zor, gerçekten zor olmalı… Bir de dayatmalar, kısıtlamalar, en hafifinden mahalle baskısına maruz kalmak, ama yine de her anı duyumsayarak yaşamak gerçekten zor olmalı…

Yere tüküren kadın gördünüz mü? Ya tükürdükten sonra üstüne basan, mikropları öldürmek istercesine ezen kadın gördünüz mü? Ya da yerlere çöp atan, kırmızı ışıkta geçen? Sanırım gördüyseniz de bir elin parmaklarını geçmeyecek kadardır.

Peki, neden böyle? Tesadüf mü? Yazgı mı?
Yoksa bu durumun sosyalleşme becerimizle daha doğrusu sosyalleşme süreçlerimizle ilgisi var mı? Bütün duygusal özelliklerine rağmen hayatı daha çok duygularıyla sürdürmeye çalışırken nasıl olur da kurallara uyma, gerçeği test etme, nerede-nasıl davranması gerektiğini bilme gibi gelişmiş rasyonel yetenekler bir arada sürdürülebilir? Aslında bunu anlamak hiç de zor değil. Gelişimimizin daha ilk yıllarından itibaren kurallar kadınlarımız için çok daha sert ve tavizsiz uygulanır. Henüz dört yaşındaki bir kız çocuğunun etek boyu, ya da sakız çiğnemesi, biraz ilerleyen yaşlarında yalnız sokağa çıkması, sinemaya gitmesi, kafede yalnız vakit geçirmesi, spor yapması, oturması, kalkması, gülmesi, sevinmesi, üzülmesi vs… kabaca her şeyi büyük bir gözaltında gerçekleşir. Bu gözaltı, bu sert ve tavizsiz bakış, kadınımızı kabul edilme motivasyonu ile hayata hazırlar ve ne yazıktır ki bu durum neredeyse tüm ömür devam eder gider.

Temel davranış belirleyicinin kabul görmek olduğu, onay alma üzerine kurulu bir hayatta elbette en önemli korku reddedilmek ve değersiz görülmektir. Bir kadın için ruhsal rahatsızlığın fitilini ateşleyen biliş hali, değersizlik ve yetersizlik duygusudur.

Merkezi Sinir Sistemi hastalığı olarak tarif edilen MS, söz konusu kadın olunca merkezi değersizlik ve merkezi yetersizlik hastalığına dönüşmektedir. Yani bir sağlık sorunu olmaktan çıkıp, ciddi bir toplumsal soruna dönüşmektedir.

Önemli bir sağlık sorunu olan  MS kadın psikolojisini ve toplumsal rollerini nasıl etkiler?

MS bağımsızlık ve yeterliliği tehdit eden nitelikleri itibari ile kadınların fiziksel ve psikolojik sağlığı üzerinde önemli etkilere sahiptir.

Aile yaşamından, eğitim yaşamına, cinsel sağlıktan, ruhsal sağlığa kadar geniş bir yelpazede etkilenme söz konusudur. Bu duruma MS’in seyri gereği organik değişimler sebep olduğu gibi, durumun algılanışı ve baş edebilme yöntemlerinin etkisi de kaçınılmazdır.

MS’in kadınlar tarafından algılanışı, MS seyri üzerinde etkili olduğu gibi, diğer toplumsal rolleri üzerinde de etkilidir. MS tanısı sonrasında kadınlarda gelişen birincil psikolojik tepkilere göz atacak olursak “Neden ben, suçum neydi ?” gibi soruların ardından, öfke, huzursuzluk, uykusuzluk, iştah kaybı, sık ağlama, korku, alınganlık, aşırı duygusal hassasiyet, kaygı ve depresyon olduğunu görürüz. Özellikle ilk tanı sonrası hastalık ile ilgili bilgi arayışı sırasında karşılaşılan yalan yanlış bilgiler, kötü örneklerin abartılı olarak gözlerine sokulurcasına teşhir edilmesi gibi olumsuzluklar, kafa karışıklığını iyice artırmakta ve durumu olduğundan daha belirsiz ve dramatik kılmaktadır.

Aslında olan, fiziksel bir sağlık sorununun temel korkularımızı, çatışmalarımızı tetiklemesinden başka bir şey değildir. En dipte yer alan onay almama/reddedilme korkusu, mevcut rollerini sürdürememe korkusuna dönüşerek kişinin bütünlüğünü tehdit etmektedir.

“Anne olabilecek miyim? Evlenebilecek miyim? Eşime, nişanlıma bunu söylemeli miyim? İşyerimi haberdar etmeli miyim? Çocuğum için yeterli olabilecek miyim?” gibi sık sorulan soruların yanı sıra beden imajının korunması, estetik kaygılar ve peşi sıra fonksiyonel kaygılar ikincil sorular arasındaki yerini almaktadır. Sorulardan da anlaşıldığı üzere temel sorun reddedilme, değersizlik ve yetersizlik korkusudur.

Bu sorulara verilen kişisel yanıtlar ise hastalığın seyri ve genel psikolojik sağlımız üzerinde son derece etkilidir.

Ne yapmalı Nasıl yapmalı?
Öncelikle tedavinizi mutlaka ama mutlaka MS konusunda gelişmiş bir merkezde sürdürün. Ülkemizde son derece gelişmiş MS merkezleri vardır.

Bilgi kaynaklarınızı gözden geçirin, ilk ve en önemli bilgi kaynağınız hekiminiz olmalı, ardından MS dernekleri, MS eğitim hemşireleri ve güvenilir objektif bilgiler sunan internet siteleri olabilir. Ancak her ne olursa olsun tedavi öneren herhangi bir web sitesine ya da internet kaynağına güvenerek tedavi sürecini değiştirmeyin ve mutlaka hekiminize danışın.

Alternatif tıp önerilerine ihtiyatla yaklaşın ve hekiminize danışmadan herhangi bir uygulamayı denemeyin. Unutmayın belirsizliği abartarak istismar edilebilirsiniz, oysa MS artık 30 yıl öncesi gibi belirsizlik içermemekte ve önemli ölçüde kontrol altına alınabilmektedir.

Mutlaka size en yakın MS Derneği ile irtibata geçin. Bu size sağlıklı/doğru bilgi kazandıracağı gibi yalnız olmadığınızı da hissettirecektir. Unutmayın, dünyada üç milyona yakın MS hastası yaşamaktadır.

Vücudunuzdaki olağandışı gelişmeleri not edin ve hekiminizi bu konuda bilgilendirin.

Günlük hareket miktarını kademeli olarak artırın, ancak yorulduğunuzda mutlaka mola verin ve ısrarcı olmayın.

Hekiminizle cinsel sağlığınız dahil her şeyi konuşun ve neler yapabileceğinizi öğrenmeye çalışın.

Sizden görece daha iyi durumda MS hastaları olabileceği gibi daha kötü MS hastaları da olabilir, bu konuda kıyaslama yapmaktan kaçının.

Öncelikle MS bir sağlık sorunudur ve her yaşta herkesin başına gelebilir, size özel geliştirilmiş bir ceza değildir. Bu yüzden cezalandırılmış olma düşüncesi yerine, nasıl baş edebileceğiniz konusunda kendi potansiyelinizi ortaya çıkarmaya çalışın.

Mevcut rollerinizi sürdürebilmek için eşinizle, ailenizle durumu paylaşıp MS konusunda gerçekçi bilgiler sunarak MS hakkındaki yanlış kanaatlerin önüne geçmeye çalışın.

Özellikle güçlü olan özelliklerinizi sürekli korumaya çalışın.

Tedavi disiplinine sadık kalmaya çalışın. MS, tıptaki gelişmelere paralel olarak önemli ölçüde kontrol edilebilir bir hastalıktır. Tüm dünyada MS alanındaki çalışmalar, büyük maddi yatırımlarla devam etmektedir.

Kendinizi mutlaka ifade edin ve kendinize güvenin. Gerçekleştirebileceğiniz hedefler koyarak gerçekçi olun. Kendinizi hayal kırıklığından koruyun ve asla kendinize acıyarak bakmayın, öz bakımınızı asla ihmal etmeyin.

Meditasyon ve yoga tekniklerini kullanarak stresi kontrol etmeye çalışın. Bu konuda MS derneklerinden yardım alabilirsiniz.

Evet, MS kadınların zor olan hayatlarını bir parça daha zorlaştırmaktadır, ancak asla baş edilemez değildir. Öncelikle Multipl Skleroz’in mevcut korkularımızı tetiklemesine izin vermeden kendimize, ailemize, eşimize ve hekimlerimize güvenerek asla umudumuzu kaybetmeyelim; çünkü umut her şeydir…

Psikolog Ayhan BİNGÖL