20 Mayıs 2013 Pazartesi

MS VE ÇOCUKLARIMIZ

MS VE ÇOCUKLARIMIZ
Anne ya da babanın MS'li olması çocukların sosyal ilişkilerini ve ruhsal gelişimlerini etkileyebilecek unsurlardan biridir.Bu etkilerin farkına varmak ve olumlu yaklaşmak çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişmesini sağlayacaktır.


İçinde bulunduğumuz yüzyılın başından itibaren insanoğlu kronik hastalıklarla mücadelesini sürdürmektedir.Özellikleri itibari ile yaşama ekseninin tam ortasında yer alan hastalık bireyin toplumsal,kültürel ve duygusal ilişkilerinide etkilemektedir.

MS ve benzeri kronik rahatsızlıklar bir sağlık sorunu iken gerekli özen gösterilmediği takdirde toplumsal bir soruna dönüşümü çok kolay olmaktadır.Sağlığımızla ilgili sorunlar,içinde bulunduğumuz aile ilişkilerinide derinden etkilemektedir.Bu konuda özellikle çocuklar üzerindeki etkilerine göz atmanın yararlı olacağını düşünmekteyim.

MS'in çocuklar üzerindeki olası etkileri ve onlar için yapabileceklerimiz:

1) Kabus görme ve parçalı uyku sonucunda doğan uykusuzluk.
2)Çevreye karşı aşırı dikkat.
3)Ajitasyon ve huzursuzluk,
4)Suçluluk duygusu,
5)Hasta ebeveyne aşırı bağımlılık,
6)Okul başarısızlığı(özellikle kritik devreler söz konusuysa)
7)Sinirlilik
8)Konsantrasyon bozukluğu,
9)Duyguları ifade edememe,
10)Duygusal gerilim sonucu ağlama nöbetleri,
11)Korku ve yoğun kaygı,
12)Sosyal izolasyon
13) Hasta ebeveyni taklit
14)İlerleyen yaşlarda utanç ve gizleme eğilimi,
15)İnkar ve kabullenmeme dolayısıyla taleplerinde aşırı ısrar.


Tüm bu sorunlarla baş edebilme yöntemlerimizi ve çocuğumuzu önceden olduğu gibi aile içinde mutlu bir birey olarak görmek için yapmamız gerekenler şöyle anlatılabilir:


1)Çocuğun güvenebileceği karşılıklı bir ilişki geliştirilmelidir.Verilen sözlerin tutulması,çocuğun her ihtiyacında yanında anne babanın varlığını hissetmesi guven duygusunuda arttıracaktır.
2)MS hakkında çocuğun anlayacağı dilde bir anlatım yapılmalıdır.
3)Oyun,resim ,müzk ve drama çalışmaları ile çocuğun kendini ifade etme araçları geliştirilmelidir.
4)Çocuğa,yaşanan sorunlarla ilgili sorumluluğunun bulunmadığını net bir biçimde anlatılmalıdır.
5)Çocuğun oyun aktivitelerine katılmalı ve güven verecek şekilde yardımcı olunmalıdır.,
6)Çocuğa bol bol dokunun oyunlar bunun en doğal yoludur.
7)Çocuğun dikkatle dinlenmesi,hikayesinin aniden bölünmemesi gerekmektedir.
8)Aile içindeki olası gerilim hissettirilmemelidir.
9)Gizlilik ve utanç duymaması sağlanmalıdır.
10)Özellikle bu dönemde çocuk azarlanmamalıdır.
11)Ona sorumluluk yüklenmemeli,rahatlamasını ve ferahlamasını sağlayacak ortam hazırlanmalıdır.
12)Olası davranış bozukluklarına karşı nötr kalınmalıdır.
13)Kritik bir devrede olabileceğini düşünerek sürekli izlenmelidir.

Unutulmamalı ki, çocuklarla ilgili yaşanan bu sıkıntılı durumlar ne kadar süreceğini bilmediğimiz bir dönemi kapsıyor.Bu nedenle çocuğa gerçeği,sadece gerçeği anlayabileceği bir dilde ifade edebilmeliyiz.

HASTA OLMAK

Hastalıkla baş edebilmek,sosyalleşmek ve bilinçli biçimde örgütlenmek,tedavi disiplinine sadık kalmak, hekimimize güvenmek ve gerektiğinde yardım istemekle mümkündür.

Sadık dost gece dinlenmeye başladığında, güneş geceden hırsını alır gibi dikleştirir bakışlarını.Uyanmışızdır.Peki,aynı sabaha mı? Dünden hiç farklı olmayan aynı sabaha...

Sorunumuz ne olursa olsun,yeni bir güne nasıl başladığımızdır asıl önemli olan.Baş edilmesi güç bile olsa,Hiçbir hain birüs yada hastalık bizim sevme becerimizi elimizde alamaz, bir bebeğin annesine duyduğu ihtiyacı erteleyemez ve yarin yanağına dokunmamıza engel olamaz.

Sağlık ve hastalık insanlık tarihi boyunca var olan bir ikilemdir insanlık değiştikçe,geliştikçe hastalıklarda paralel bir seyir izlemiştir.Yirminci yüzyıl öncesi ağırlıklı olarak enfeksiyon hastalıklarıyla( bulaşıcı hastalıklar) savaşmak zorunda kalan insan,içinde bulunduğumuz çağda buna ek olarak kronik hastalıklarla mücadele içindedir.

Hastalıklar çoğu zaman dingin bir denizde aniden çıkan fırtına gibidiribiranda iklimimizi değiştirirler.Belirtileri günlük hayatımıza serpiştirilmiş dağınık şikayetler gibidir.Ancak hekimin anamnezi sonucunda biraraya getirilebilen bu dağınık tablo sağlığımız açısından anlamlı hale gelir.

En önemli sorumluluğu varlığını sürdürmek olan insan,karşılaştığı bu tehditleri bu sorumluluk duygusuyla aşmaya çalışır.Başlangıçta belki biraz karamsar,biraz şaşkın,birazda kendisini çevreleyen algının etkisiyle umutsuzluk içine düşebilir.Ancak zaman geçtikçe yaşama arzusu galip gelerek süreci kontrol altına alır.İnanılmaz bir çaba ile kendisine iyi geleceğini düşündüğü bilginin peşine düşer ve hastalıklarla baş edebilme konusunda ustalaşma sürecine girer.Nasıl ki bir şeker hastası çok sevdiği şekerle düşman olabiliyorsa, kalbi ile ilgili sorunu olan kişide bir anda sporla dost oluyor.Bu keskin dönüşüm aslında insanın iradi ve zihinsel yeteneklerinden kaynaklanmaktadır.


Hastalığı kabullenmek

Elbette ki hastalığımız kişisel kırılma alanlarımızdaki hassasiyetimizi artıracaktır ancak bu kişiliğimizin değişmesi anlamına gelmemelidir.Biliyoruz ki,küslüğümüz kırgınlığımız hayata değil hastalığadır.Bunu aklımızdan çıkarmazsak hastalığımızın ilişkilerimize sızmasına da izin vermemiş oluruz.

Hastalıkalrla mücadele konusunda temel sorun durumu algılayış biçimimizdir.Algımız,içinde yetiştiğimiz kültürün öğeleri,almış olduğumuz eğitim,teneffüs ettiğimiz siyasal,sosyal atmosfer,pedagojik unsurlar ve ihtiyaçlarımızdan beslenir.Algının en önemli görevi karşılaşılan yeni duruma uygun tepkiyi üretmektir.Yeni duruma ayarlanmamız ve özümseyebilmemiz yeni durumla baş etmemizi kolaylaştıracaktır.Algımız hastalığımızı yönetmedeki en önemli yardımcımızdır.

Hastalığı yönetmek ancak hasta olmayı öğrenmekle mümkündür.Hasta olmayı öğrenmekse hastalığı tanımakla mümkündür.Bu sürecin ilk aşaması,tedavimizi üstlenen hekiminize güven duymaktır.Hastalık hakkındaki bilgileri filtre ederek size sunan hekiminiz, dışardaki test edilmemiş bilgilere ihtiyatla ve şüpheyle yaklaşmak sürecin kontol altına alınmasında son derece önemlidir.Hastayla hekim arasındaki güvene dayalı sağlam ilişki belrisizlik içeren hastalık sürecini yeniden çerçeveleyebilmemize yardımcı oalcak tek ve en önemli ilişkidir.İkinci aşama,içinde bulunduğumuz psiko-sosyal ve ekonomik koşullarla toplumsal rollerimizi yeniden gözden geçirmektir.Gerekli görüldüğü takdirde yeni bir yaşam stratejisi hazırlamaktır.


Tedavi disiplini

Hastalıklarla başetmeyi ikiye ayırabiliriz,birincisi hasta olmadan önce düzenli kontrollerden geçmek diğeri ise tedavi disiplinine sadık kalmaktır.Öncelikle hastalığı kabul etme aşamasında geç kalmamalıyız.Bu konuda geç kalmak tüm tedavi sürecinin aksamasına neden olabilicektir.Özellikle duygusal eğilimlerimiz yada psikolojik aygıtımızın kırılganlığı kabul sürecini uzatan en önemli belirleyicilerdir.İsyanımızın ve dirençlerimizin çevresel yansımaları ne kadar süreceği belli olmayan bu süreci dahada zorlaştırabiir.Özellikle hasta yakınalrına tavsiyem hasta bireyin isyan ve saşdırganlığının kendilerine değil hastalığa karşı olduğunu anlamalarıdır.

Hastalıkla mücadele prensiplerinin önemli parçalarından biri de hastalığın ve sonuçlarının neyi tehdit ettiğinin fark edilmesidir.Bu farkındalık mücadele gücümüze katkıda bulunacaktır.Zira bilinç,durumdan haberdar olmak değil neyin tehdit altında olduğunuda bilmektir.

Tedavi sürecine yaklaşım ise ayrıca önemli bir husustur.Tedaviden doğan yanetkiler veya benzeri durumlar tedavinin olumlu sonuçlarından daha önemli değildir.Unutulmamalıdır ki hekimimiz elindeki en uygun tedaviyi bizim için uygulamaktadır.

Kronik rahatsızlıklarla başetmeyi güçleştiren bir diğer durum ise hastalığın alevlenme dönemleri veya ataklar dönemidir.Böylesi durumlarda yapılması gereken en başa dönmek değil bu durumun sürecin bir parçası olduğunu anlamaktır.Bu anlama becerisi bizi geriletmeyeceği gibi bu istenmeyen dönemi çabuk ve en az zararla atlatmayıda beraberınde getirecektir.Çünkü özellikle hastalığın bu dönemlerinde irademizi test etmek son derece önemlidir.Bu süreci kaygı ve panik içinde atlatmak ise bize yeni yükler getirecektir.

Unutulmamalıdır ki hastalık kronik olsun akut olsun,bilinçli ve örgütlü şekilde mücadele etmemizi gerektiren bir gerçektir.Hastalığı anlamak tanımak ve hastalığı yönetmek bu sevimsiz durumdan kurtulmamızı sağlayacak en önemli unsurlardır.

Değerli dostlar iki konuda uyanık olmamız gerekir,bunlardan birincisi en tükendiğimizi hissettiğimiz anda ayakta durmamız gerektiği , bir diğeri ise bunu ne adına yaptığımızdır.



Psikolog Ayhan Bingöl

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder